31 Aralık 2011

Siyah Beyaz Film Kuşağı

Bu hafta benim için 'klasik sinema' haftası gibi bir şey oldu.Birbirinden güzel 3 film izledim.

The Apartment / 1960


Yapım: ABD
Tür: Dram,Romantik,Komedi
Yönetmen: Billy Wilder
Oyuncular: Jack Lemmon,Shirley MacLaine,Fred Macmurray
Imdb Puanı: 8.4

Baxter, bekar evini, çalıştığı şirketteki üstlerinin kaçamakları için kullanmalarına müsade ediyor.İşi öyle ilerletmiş ki, her gün bir kişiye randevu veriyor.Artık kendi evine rica minnet girmeye başlıyor.Bir gün müdürü de faydalanmak istiyor Baxter'ın bekar evinin nimetlerinden, üstüne üstlük Baxter'ın hoşlandığı kızı götürüyor eve.Sonrasında başlıyor olaylar.


Aşk,ihanet,hırs,komedi,romantizm.. hepsi var bu filmde.Diyaloglar çok başarılı..Shirley MacLaine'in güzelliği, Jack Lemmon'ın sevimliliği alıyor götürüyor filmi..Günümüzdeki pek çok romantik komedinin bu filmden ilham aldığı aşikar.Almalılar da.. Romantik komedi severler, mutlaka izleyin!

Manhattan (1979)


Yapım: ABD
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Woody Allen,Diane Keaton,Merly Streep,Michael Murphy,Mariel Hemingway
Imdb Puanı: 8.1


Filmin konusundan bahsedeyim dedim ama arap saçına döndü heheh. Değişik bir ilişki zinciri var.Anlatmaya kalktığımda film hakkında epey spoiler vermiş oluyorum.Konusundan bahsetmeyeceğim o yüzden.Aşk üzerine eleştirel bir bakış desem özetlemiş olurum sanırım.

Tam bir Woody Allen klasiği.Onun filmlerindeki olmazsa olmaz şeyler mevcut.Zekice diyaloglar,değişik ilişkiler (değişik, değişik bi tabir oldu.ne desem bilemiyorum.tam bulamadım karşılığını şimdi), şehir manzaraları,edebiyat,sanat...


Merly Streep gencecik haliyle,uzun saçlarıyla salınıyor filmde.Hey gidi günleer.O eski halimden eser yok şimdi şarkısını armağan ediyorum Merly'ciğime.

Allen, Ingmar Bergman'a olan hayranlığını da belirtiyor bu filmde.Kendisine olan hayranlığım böylece tavan yapmış oldu.


Şöyle içi boş olmayan,her sözünü keyifle dinleyip bir anlam çıkarabileceğim,kendimce yorumlayıp,üzerine düşünebileceğim bir film arıyorum diyorsanız bu film tavsiye edilir.


City Lights (1931)




Yönetmen: Charles Chaplin
Oyuncular: Charles Chaplin, Virginia Cherrill,Harry Myers
Imdb puanı: 8.6

İyi yürekli bir sokak serserisi ,gözleri görmeyen çiçekçi bir kıza aşık olur.Kendisini zengin biri olarak tanıtır.Yani içinde bulunduğu durum zengin olarak algılanmasına sebep oluyor.Çünkü hayatını kurtardığı zengin bir adamla arkadaş oluyor..Sarhoşken can ciğer kuzu sarması oluyorlar.Adam ne zaman ayılsa tanımıyor Chaplin'i.Konu tanıdık geliyor sanki bir yerlerden diyebilirsiniz.Kemal Sunal hayranları hemen anlayacaktır efendim; çünkü 'En Büyük Şaban' filmi City Lights'ın bir uyarlamasıdır.Hatta her şeyiyle birebir uyuşuyor.


Sessiz bir film olabilir,ancak Charlie Chaplin'in mimikleri konuşmasına gerek bırakmıyor zaten.Arada yazıyla devreye giren birkaç cümleyle durum belirtiliyor.Gerisini zaten Chaplin hallediyor.Böyle bir oyuncu bir daha gelir mi yeryüzüne bilemiyorum.


Baştan sona bu kadar güldüren ve en az güldürdüğü kadar da hüzünlendiren başka bir film daha var mıdır yahu? Sözün özü izleyin,hatta izlettirin.Böyle bir klasiği tüm sinemaseverler izlemeli.


Edit: Herkese mutlu yıllar diliyorum.Ayrı bir başlık açayım dedim ama vazgeçtim.Söyleyeceğim pek fazla bir şey yok çünkü..2012, lütfen ama lütfen şu 2011'den güzel ol tamam mı?

29 Aralık 2011

Mutlu Olmak Varken..- Mim

Sevgili deeptone ve biricit mimlemiş beni..Bak mimlenince de mutlu oluyor insan.Bunu da sayabilir miyiz bir madde olarak :)
Mim konusu: ''Karşımızdakini mutlu etmek için yapabileceğimiz 10 şey ''

1.Değer vermek: Gerçekten değer vermekten söz ediyorum ama..Zaten bir insana değer vermiyorsak etrafımızda bulundurmamalıyız onu.Hem bize hem ona zarar..

2. Korumak: Onu her ortamda korumak,arkasından laf söylenmesine müsade etmemek.Beni çok mutlu eden bir şey bu.Benim olmadığım bir ortamda bir arkadaşım savunuyorsa beni; O artık arkadaşım değil,dostumdur.

3. Özel günler: Doğum günü bunların başında gelir.Asla unutulmamalı.Bir de organizasyon yaparsanız tadından yenmez.

4. Sürprizler: Ufak sürprizler iyidir her zaman.Bir de kadınsa karşınızdaki,sürprizin boyutunun önemi yok.muhakkak mutlu olacaktır. ''Hey hadi x filme iki biletim var'' gibi mesela.ahh kulağa ne hoş geliyor

5. Yardım etmek: Diyelim ki takılıyor bir dersten herhangi biri, tesadüf bu ya siz de o derste çok iyisiniz.Oturun anlatın.Karşılığında mutlu olmaktan öte minnet duyacaktır size.Gözlerindeki ışıltıyı görmek paha biçilemez.

6. Anlayışlı olmak: Yoksa anlayışlı olabilmek mi demeliydim.Herkesin başarabildiği bir şey değil çünkü bu.En azından sevdiklerinize karşı anlayışlı olun.

7.Empati kurabilmek:  Zor zamanlar geçiren yakın bir dostun söylediği bir söz hemen kırmasın sizi.Hatta şu durumda bilin ki,sizden yeterli ilgiyi göremediği için söylüyordur o sözleri..Söylenen söz karşısında hemen alınıp ipleri koparmak yerine, bir düşünün bakalım 'Siz onun yerinde olsaydınız nasıl davranırdınız ? '

8. Neşelendirmek: Arkadaşınız sevgilisinden mi ayrıldı.Uzun zamandır evden çıkmıyor,salya sümük ağlıyor mu evde bütün gün? İşte bu aşamada devreye girmelisiniz,iyi bir arkadaşsanız.Çıkaracaksınız onu dışarı, evet evet göreviniz bu..Önce arayın güzellikle teklif edin dışarı çıkmayı.Bol bol kötüleyin karşı tarafı. ''Yeter yeaa, haftalardır ağladığın yetmedi mi,değmez onun için.Ohooo elini sallasan ellisi kızıııım'' deyin,gaza getirin..Ağlamaya devam ediyorsa..'Yok canım ya ben oturayım evde,iyiyim '' falan diyorsa yalan söylüyordur zaten.Dayanın kapısına çıkarın dışarı.Hava alsın,oksijen gitsin beyne biraz.Issız Adam,İncir Reçeli falan izliyordur o manyak evde.

9. Verdiğiniz sözü tutmak: Bu çok önemli.Sözün ne zaman verildiğinin bi önemi yok.Zaman aşımına uğratmayın.Verdiğiniz sözleri tutun.İnsanlar mutlu olmakla kalmaz,size saygı da duyarlar.Ekstra puan yani..

10.  Hmm mesela ona klasik filmler alın.Dvd olsun mümkünse.Afred Hitchcock yönetsin.Grace Kelly oynasın.Ya da kim oynarsa oynasın ya.Alfred yönetiyorsa sorun yok. Bu madde bencilce oldu biraz ,evet farkındayım..

Benim yazdıklarım sanki daha çok 'iyi bir arkadaş nasıl olur''sorusunun cevabı gibi oldu.ama zaten iyi bir arkadaş olursanız mutlu edebilirsiniz karşı tarafı.Aynı kapıya çıkıyor di mi ? Evet,evet...


Mimlediklerim:

malkurabiyesi
Kuul'umsu Kadın
charcoaloddity
Luna
simgee
greta
blackswan
Mia Wallace
10 kişi mimlemek gerekiyor bu arada :)

Son olarak başlığın açıklaması için buyrun

24 Aralık 2011

Söz Uçar Yazı Kalır 2

Yılbaşı yaklaşıyor.Bana sorulduğunda her ne kadar sinir olsam da,yine de geri durmuyorum bu soruyu her önüme gelene sormaktan: ‘’Yılbaşında ne yapıyorsun?’’


Evet,benim arkadaşlarım plansız.Herkes kem küm etti.Evime gidicem diyen çıktı,dışarı çıkabilirim diyen çıktı,ayarla bi’ şeyler çıkalım yeaa diyen çıktı.Ayy bi de benden bekliyorlar hep plan işini,bu ne çakallıktır arkadaş? Ben, arkadaşın zeki,çevik aynı zamanda organizatörünü severim..



***

Yılbaşı yaklaştıkça ortaya çıkan tipler var bir de. Bunlar ‘ben yeni yılı kutlamam,hep batı özentiliği bunlar’cılar oluyor.Bütün yıl pusuda beklediklerini,aralık sonlarına doğru mağaralarından çıktıklarını, milletin de bunu kutlamamasını sağlamayı kendilerine ulvi amaç edindiklerini düşünüyorum artık. Yok efendim bir hıristiyan kurban bayramında koyun kesiyor mu ki ben çam ağacı süsleyeyim.Evet bunu söyleyeni bile duydum.Kısa süreli olarak error verdim duyunca ama şimdi iyiyim.

Yahu derdin ne canımın içi? Tamam sen kutlama.Senin için diğer günlerden hiçbir farkı olmasın,eyvallah.Senin tercihin o.Ama kutlayanları niye dinsiz ilan etmeye çalışıyorsun? Ne kadar insana çam süsletmezsen, bu bonus sevap olarak mı yansıyacak hanene ? Töbe töbee ya,zorla sinir ederler insanı.


***


Son zamanlarda sürekli makyaj videoları izliyorum.Makyaj konusunda beceriksizim.O kadar heves yapıyorum bir ürünü alırken,kullanmaya üşeniyorum sonra..Amaan şimdi kim uğraşacak o fondöteni sürmekle.Hadi onu sürdün diyelim.Pudra da sürmek lazım.Hadi pudrayı sürdün ee bunun allığı var,kalemi var,rimeli var.ohooo...diyorum ve muhtemelen sivilce gibi bi şeyler görürsem yüzümde kapatıcı falan sürüp çıkıyorum.Bi de dudak koruyucu..Bu yani benim makyaj anlayışım.Biraz hevesleneyim diye izliyorum şu videoları.İşte ŞU kızcağız sağolsun,yardımı dokundu.Heves yaptım ya.Çok da şeker bi' şey.O makyaj yapıyor,ben izliyorum.
Sizin de tavsiye edeceğiniz videolar varsa,bekliyorum tavsiyelerinizi.

22 Aralık 2011

Edward Scissorhands / Makas Eller (1990)


Benim izlemekte oldukça geciktiğim şahane bir film.Ya da Johnny Depp'in mimikleriyle gönüllere taht kurduğu,kendisine olan hayranlığımı 8452542548... ile çarpan film mi demeliydim..
Yönetmen koltuğunda Tim Burton var.Tim Burton- Johnny Depp benim zihnimdeki ‘muhteşem ikili’ kavramının karşılığı oluyorlar.Bu ikilinin adı geçiyorsa bir filmde, o filmin kötü olma ihtimali yok zaten.

Bir insan nasıl hem bu kadar karizmatik,hem de bu kadar sevimli olabiliyor? Biri bana söyleyebilir mi? 

Edward Scissorhands,bir mucit tarafından yaratılmış.Ancak mucit,işini tamamlayamadan ölüyor ve Edward makas elleriyle kalıveriyor.Avon temsilcisi Peg bir gün Edward’ın yaşadığı ıssız şatoya uğruyor ve Edward’ı alıp evine götürüyor.Edward’ın insan içine karışmasıyla hüzünlü ve komik olaylar yaşanmaya başlıyor.


Johnny Depp, günümüzün sinema mucizelerinden.Her role uyum sağlama yeteneği var.Ancak benliğini Tim Burton’ın gotik tarzı filmlerinde buluyor bana göre..Ya şunun tatlılığına bakar mısınız.. Film boyunca sarılma,yanaklarını mıncıklama isteği duydum..Bu kadar karizmatik ve yakışıklı bir adam,aynı zamanda bir köpek yavrusu kadar sevimli de olabiliyor.İşte oyunculuk bu değil midir? Şu masum bakışlara bak ya, yemin ediyorum evsiz köpek yavrusu gibi.Hayır bu nasıl sevgi,hakaret mi ediyorum övüyor muyum ben de anlamadım.Ama hep sevdiğimden söylüyorum bunları Johnny’cim biliyorsun değil mi?

Bir kere izlemekle yetinilmeyecek,kendini defalarca izletecek bir film.İzledikten sonra tepkiniz ‘’Neden daha önce izlemedim’’ olacaktır.En azından benim öyle oldu.

İyi seyirler.

19 Aralık 2011

Karen cries on the bus


Son zamanlarda izlediğim en iyi bağımsız sinema örneklerinden…Berlin Film Festivalinden bir film. Ayrıca Altın Koza'da da görücüye çıkmış kendisi.Zaten tam bir festival filmi.

Bağımsız sinema dendiğinde aklıma direkt Zeki Demirkubuz geliyor.Nuri Bilge, üzgünüm tatlım.Yüzlerce ödül de alsan bir Zeki Demirkubuz değilsin..

Bağımsız sinemaya hasta olduğumu söylememiş olabilirim; ama öyleyim! Bağımsız sinemada aradığım tek şey,oyuncuların kalitesi.Eğer karşımda rolünü yaşayan bir oyuncu varsa, o film saatlerce de sürse,ben izleyebilirim.Çünkü her şey o kadar gerçek,o kadar hayatın içinden oluyor ki..Bir hikaye anlatma peşinde bağımsız sinemacı.Gişe kaygısı yok,oyuncuların öyle çok bir maddi beklentisi yok.Hatta yeterli destek göremeyen birçok bağımsız sinema örneğinde, oyuncular para bile almadan oynamış..Para alsalar bile zaten öyle pek yüksek rakamlar olmuyor.


Hollywood filmlerindeki o ‘’kusursuz’’ tiplerin ötesinde herkes.Karakterleri, belki sadece ‘’merhabalaştığımız’’ bir komşumuzla, ya da içini dışını bildiğimiz bir arkadaşımızla özdeşleştirmemiz mümkün..Dertleriyle,neşeleriyle,kusurlarıyla ‘gerçek bir insan’ her biri.Hani belgesellerde izleriz ya bir hayvan türünü,bitki türünü vs… ‘İnsan’ türünü tanıtan belgeseller de işte bağımsız filmler oluyor bence.


Bahsettiğim her şey ‘Karen Cries On The Bus’ için de geçerli.İzbe bir otelde geçmesi yönüyle,bir an ‘ Bir Zeki Demirkubuz filmi’ yazacak bir yerlerde diye beklemedim değil. ‘Karen kocasıyla ilişkilerinin çoktan bittiğini,yalnızca kağıt üzerinde devam ettiğini düşünen bir kadın.Bitmiş bir ilişkiyi sürdürmek istemiyor doğal olarak ve evi terk edip bir otele yerleşiyor.(Bu olay Zeki Demirkubuz filminde olsa muhtemelen Karen:  ‘’Bak kızım,yolu yok çekeceksin,isyan etmenin faydası yok, KADER’in böyle..Yol belli,eğ başını usul usul yürü şimdi’’ derdi eheheh )


Zeki Demirkubuz,çık aradan ulan! Odaklanamadım bi’ türlü filme yahu.Yürü,defol git!
Heh,ne diyordum..Karen evinden uzaklaşıyor.Kendi ayakları üzerinde durabileceği bir hayat kurma umuduyla çıkıyor yola,yerleşiyor kötü bir otele.İş bulmak için uğraşıyor,bir sürü zorlukla mücadele ediyor.Açlıkla savaşıyor..Onun yaşında,vasıfsız biri için hiç de kolay değil iş bulmak çünkü..


Konuyu çok dağıttım üzgünüm,ama siz meseleyi anladınız.Bağımsız sinema severler,buyrun size film tavsiyesi: Karen Cries On The Bus.. Evet yazının ana fikri bu cümleydi.
İyi seyirler.

16 Aralık 2011

İlk Mim - Dilek Listesi

İlk defa mimlendim. Mia Wallace mimlemiş beni.İlk mimin Mia'dan gelmesi iyi oldu,güzel oldu :)

Mim konusu: Yeni yıldan istediğimiz 12 şeyi yazıyoruz.Sınırsız seçim hakkımız var.Buyrun hazırlayın listenizi, evrene duyurun sesinizi.Ardından da gönderiverin 12 kişiye..

İşte benim listem:


1-  AŞK:
Bak ruh ikizim,artık bul beni.Yeter ulan, Fizandan mı geliyorsun, anlamadım ki ben.2012’de karşılaşacağız biliyorum…

2- Filmsiz olmaz:
Nuri Bilge ve Zeki Demirkubuz’un tüm filmlerinden oluşan bir arşiv istiyorum.Hepsini izlemiş olabilirim; ama tekrar tekrar izlemek isteyebilirim.Elimin altında bulunsun.

3- Sinema topluluğunu ele geçirmek:
Bu biraz zor görünüyor.Malum,üniversite toplulukları var.Ben sadece sinema topluluğunu takip ediyorum.Bir başkanımız var,düşman başına! Çocuk çöreklendi topluluğun başına.Resmen koltuk sevdalısı çıktı..Ayrılacağa benzemiyor.Neyse bir isyan çıkarırız olmadı bunun için.

4- Dövme:
İşte budur diyebileceğim,ömrüm boyunca taşımak isteyebileceğim,güzel bir dövmem olsun.



5-  Camel Active Saat:
Uzun zamandır hastasıyım kendilerinin..Benim olsun artık!


6- Interrail:
Azıcık eşyamın olduğu bir sırt çantası,sevdiğim arkadaşlarım, ben ve tren! Interrail yapmak istiyorum bu yıl.Canımız nereye isterse oraya gidelim.Tüm Avrupa’yı karış karış gezelim 1 ay boyunca.Tamam yahu,22 güne de razıyım.
7-  Jean Christophe Grange yeni kitap çıkarsın istiyorum.
8- Fele Martinez artık yeni bir filmde rol alsın,özledim keratayı
9- İngiliz aksanıyla ingilizce konuşabileyim.( Ha aksansız çok süper konuşuyorum,bi aksanımız eksikti zaten.Olsun ya bu benim wishlist’im.İstediğimi dilemekte özgürüm,hıh)
10-  Testere serisi bir şekilde devam etsin,lütfeeen..Bak bunu acayip istiyorum.
11-  Bir adet de iphone olsa fena olmazdı hani.
12- Son olarak da gereksiz insanlar bu yıl benden uzak dursun olur mu?

Gelelim mimlediklerime:
Esotron,Misisipi,greta,deeptone,biricitconsungunlugu,blogdayaparımkariyerde,blackswan,simgee,HYPATIA,Hilal Mudanyalı,zombi,Alice

10 Aralık 2011

Frida


Yapım: 2002 / ABD
Tür: Biyografi,dram,romantik
Oyuncular: Salma Hayek,Alfred Molina,Antonio Banderas,Valeria Golino,Edward Norton,Mia Maestro

Son zamanlarda çekilen filmler ilgimi çekmiyor pek.Zaman zaman böyle biraz geçmişe dönüyor,iyi yorum alan filmleri izliyorum.Frida'yı uzun zamandır izlemek istiyordum zaten.Dün gece oturdum izledim.Çok beğendim!


Ressam Frida Kahlo'nun hayatını anlatıyor film.Frida'yı Salma Hayek canlandırıyor.O kadar yakışmış ki bu role..Acaba şu kişi oynasa daha mı iyi olurdu demeniz söz konusu bile değil.

Yani kadın şu tek kaş haliyle bile güzel olmayı başarmış ya,ben daha ne diyeyim ki?

Biyografik filmleri seviyorum.Sadece adını duyduğumuz insanların tüm yaşam öyküsünü gözler önüne seriyor.Bir yerde okusak bu derece aklımızda kalmaz.Ama film olunca,bir de böyle yetenekli oyuncular canlandırınca esas karakterleri işte o zaman tadından yenmiyor!

Frida Kahlo gerçekten de 'şahsına münhasır' olarak tanımlanan insanlardan.Sıradan biri değil kesinlikle.

Annesinin deyimiyle onlar bir fil ve bir kumru gibi...

Dönemin çapkın ressamlarından Diego Rivera'ya aşık oluyor.Diego ise karşısına çıkan her fırsatı değerlendiren, cinselliğe oldukça düşkün bir adam.Model olarak kullandığı her kadınla birlikte oluyor.Frida göz yumuyor bunlara; ama o göz yumdukça Diego daha da rahat davranıyor..Diyorum ya Frida ilginç bir kadınmış gerçekten.Dolayısıyla ilişkileri de ilginç..

Şu cümlelerle tanımlıyor ilişkilerini kendisi: 
''Hayatımda iki büyük kaza geçirdim Diego..Tramvay ve sen..En kötüsü sensin.''
''Sen benim yoldaşım oldun,dostum oldun ,sırdaşım oldun ama hiçbir zaman kocam olmadın Diego''

Antonio Banderas ve Edward Norton gibi muhteşem adamların konuk oyuncu tadında bir görünüp kaybolmaları dışında hiçbir eksiği olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.Her sahnesini keyifle izleyeceğinizin ve vaktin nasıl geçtiğini anlamayacağınızın da garantisini veririm!

Şimdi de Big Daddy'yi izleyeceğim.Adam Sandler'ın 1999 yapımı filmi..Haydi bana da size de iyi seyirler...

3 Aralık 2011

Musallat 2: Lanet olası zenci


Overrated kelimesinden nefret ederim; ama bu filmi tanımlamak için seçilebilecek daha iyi bir kelime yok.
Haftalardır bir tanıtım,bir merak uyandırma çalışmaları.Her yerde afişler,fragmanlar çıkıyor karşımıza sürekli..
Zaten bu filmi insanlara merak ettiren şey ismi.Çünkü ''Musallat'' gerçekten Türk korku sinemasının başarısızlığına bir tepkiydi adeta.Etkilemişti izleyiciyi,gerek senaryosuyla,gerek oyuncuların performansıyla..Vardı elbet birkaç kusuru mükemmel diyemeyiz;ama umut vermişti bize.'Türkler korku filmi yapamıyor' tabusunu yıkmıştı.


''Musallat 2: Lanet'' ise Dabbe gibi,Semum gibi işte..Tek farkı isminde.Musallat ismini gören sinemaseverler meraklandı.Aynı kalitede bir filmle karşılaşacağız sandık.Bu yüzden heyecanlandık,meraklandık.Amaçlarına ulaştılar aslında.Bu filmin ismi yalnızca ''Lanet'' olsaydı kaç kişi merakla beklerdi sorarım size? Eh işte Türk korku filmi derdi herkes.Kalırdı bir köşede.Kısacası sevgili okuyucu, oyuna geldik!


Türkü Turan son dönemlerde sıkça çıkıyor karşımıza.Peki 'başrol' bu kız için biraz fazla değil mi diye düşündüm.Gerçekten de olmamış Türkü Turan.Arkadaşı ve sevgilisiyle diyalogları,anne-babasıyla olan diyalogları yapmacık.Ama durun yahu yüklenmeyeyim ben bu kızcağıza.Sevimli bir şey ve gelecek vaadediyor bence.Hatta bu filme çok bile! Yönetmen ise Alper Mestçi.Senaryo da yine kendisine ait.Yalnız ilk filmde senaryoda yardımcı olan bir isim daha var.Demek ki Alper'i yalnız bırakınca saçmalıyor.

Konusuna bakıldığında ilginç.İşlenişiydi fiyasko olan.Tam bir şeyler olacak diyorsunuz,birden düşüyor tempo.Tamam şimdi korkuyorum diyorsunuz,haydaa bu sefer de gülme isteği geliyor.Etkileyici değildi ya.Hani çok sevdiğiniz bir yemeği anneniz yapmaz da başkası yapar..Malzemeler aynıdır, pişiriş farklı..Yersiniz fakat ''Bir şey eksik bunda;ama ne?'' düşüncesiyle..İşte öyle bir şey...


Bu kadar eleştirmemin sebebinin büyük beklentilere sahip olmam olduğunu anlamışsınızdır umarım.Benim sinirimi bozan,tutulan bir filmin ismini kullanıp,onun meyvesini yeme çakallığı.Film Musallat'tan bağımsız tutulsaydı, yine söylerdim beğenmediğimi; fakat bu kadar eleştirmezdim.Bana göre Dabbe, Semum gibi filmlerden bir tık önde,ancak Musallat'la yarışamayacak kadar geride kalan bir film.


Hemen hafızama format atıyorum.Musallat dendiğinde benim aklıma hep,film boyunca izleyiciyi diken üstünde tutan; Burak Özçivitli,bilge yaşlı dedeli,zekice kurgulanmış o film gelecek.Musallat 2 mi? O da ne? Yeni mi çıkmış??

1 Aralık 2011

Everything Is A Remix: Kill Bill

Kill Bill'e bayıldığımı daha önce söylemiş olmalıyım.Sevgili Quentin Tarantino'nun birçok filmden etkilendiğini görüyoruz.Bu etkilenmeler ise çalma falan değil bana göre,saygı duruşu olarak addediyorum ben bunu.Hazırlayanın ellerine sağlık.Mükemmel bir video olmuş.

Çoğunlukla klasiklerin,kimi kısımlarda da kendi filmlerinin etkisi görülüyor.Sonuç olarak ortaya şahane bir birleşim çıkmış..Kill Bill vol.3 ise yolda..2014'te vizyona giriyor.Imdb'nin yalancısıyım valla. Vizyona girdiği ilk gün,ilk seansta izliycem.O derece merakla bekliyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...