23 Mart 2012

Dikkat Dikkat!! : Bugün Benim Doğum Günüm

It's my birthdaaay!! Evet ben doğum günlerimde aynen böyle oluyorum.

20 oldum ben bugün! Aslında doğum günlerini pek önemseyen biri değilimdir. (kutlamayana çok şiddetli trip atarım orası ayrı) Yani demek istediğim özel bir şey yapmam doğum günümde.Evde oturup aile arasında sürpriz pastamı kesmek ( sürpriz dediğime bakmayın,sipariş verilirken bile haberim oluyor yahu), evin içinde doğum günü çocuğu olarak gezmek en iyisi bence.Şimdilerde evde kutlamayı sevsem de, küçükken tam bir doğum günü manyağıydım.Doğum günümde en şık,en ihtişamlı kıyafetimi giyer; mahalledeki tüm çocukları eve toplar; apartmandakilerin anasını ağlatırdık.Hey gidi günleer! 

Tabi bir de kutlayanların hesabını yapıyorum.Arayıp da kutlayanlar,mesaj atanlar,Faceten kutlayanlar,bir de gece saatler 00.00 'ı gösterdiğinde kutlayanlar..Onlar candır,onlar en sevdiklerimdir.Hatta ''12 points goes toooo 00.00 da kutlayan kişi.'' 

Bu yazıyı yazarken bir yandan da sinsi sinsi Facebook'a göz atıyorum, kimler kutluyor kimler kutlamıyor diye.''Aa bak şuna online olmuş doğum günümü kutlamıyo pislik,ben onunkini kutlamıştım ama...'', '' Bak, baak gelmiş hopbilicancanbilibilicancanhophopcan sayfasını beğenmiş; ama benim doğum günümü kutlamıyo gerizekalı'' tarzında yorumlar yapıyorum.
Şimdi yazıyı okuyanlar kutlama zorunluluğu hissetmesin ama yok öyle bi şey, heheh :) 

18 Mart 2012

The Purple Rose of Cairo / Kahire'nin Mor Gülü


Yapım: 1985 / ABD
Imdb Paunı: 7.7
Tür: Dram,Romantik,Fantastik,Komedi
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Mia Farrow, Jeff Daniels,Danny Aiello,Edward  Herrmann,Deborah Rush,Stephanie Farrow,Van Johnson,John Wood

Her yönüyle, ''Merhaba, ben bir Woody Allen eseriyim'' diyen film ile; 1930'lu yıllara, Amerika'nın büyük buhran dönemine misafir oluyoruz.Cecilia (Mia Farrow), vaktinin büyük bir kısmını sinemada geçiren,izlediği filmlerden oldukça etkilenen sakar bir garson olarak çıkıyor karşımıza.Tam bir sinemasever anlayacağınız.''Kahire'nin Mor Gülü'' isimli filmi sinemada defalarca izliyor.Ancak bir Woody Allen filminde işler günlük hayatın normal seyrinde gitmez..İşte, Cecilia filmi beşinciye izlediği bir gün olanlar oluyor.Filmin başrol oyuncusu Cecilia ile konuşmaya başlıyor ve beyaz perdeden çıkarak halkın arasına karışıyor.Herkesin şaşkın bakışları arasında Cecilia ile sinema salonunu terk ediyorlar ve devamında birtakım maceralar...(Bunca yıldır film izlerim, bir Johnny Depp, bir Brad Pitt çıkmadı o ekrandan.Ayıp yahu...)

Genelde filmlerinde boy gösteren, oyunculuğu da en az yönetmenliği kadar başarılı olan Woody Allen'ı çok aradı bu gözler.Bir görünseydin de o komik suratını görüverseydik diye düşündüm; ama olmadı malesef.Yalnız Cecilia'nın garsonluk yaptığı yerde, bir ara yüzü görünmeyen bir müşteri hesap istediğini söylüyor.Ben kendisinin Woody Allen olduğunu düşünüyorum..

Woody Allen, gerçekten de sinemanın dahi çocuğu.Fantastik hikayelerine de, günlük hayatın bir parçası olan, içinde fantastik hiçbir öğe bulundurmayan, yalnızca diyaloglarla zenginleştirilmiş filmlerine de bayılıyorum.Şehirler üzerine çektiği filmlerin zaten hastasıyız.Hep söylerim, bir şehri Woody Allen gözüyle izlemek bambaşka..Keşke İstanbul'a da gelip bir film çekse...Gerçekten muhteşem olurdu.Woody'ciğim duy sesimi pleasee...


Bu filmde 40'lı yaşlarda olan Mia Farrow, güzel olmasına çook güzel; ancak ben Rosemary'nin Bebeği'ni 98754869... defa izlediğim için kendisinin gencecik haline alışkınım doğal olarak.Çok tanıdığım birinin birden 20 yıl sonraki halini görmüş gibi oldum, böyle bi efkarlandım Mia'cığımı görünce..Tabi yine güzel,yine sevimli orası ayrı mesele. Yalnız işin güzel tarafı, ilerleyen yalnızca Mia Farrow'un yaşı değil, aynı zamanda oyunculuk yeteneği de olmuş.Kocasına yalan söylerken kekelemesi..öyle gerçekçi ki, sahiden yalan söylüyormuş gibi,sahiden inandırmaya çalışıyormuş gibi..sahiden kocasıymış gibi..sahiden o kadar saf bir kadınmış gibi..Kısacası mükemmel.10 üzerinden 9 alır Farrow'un oyunculuğu.Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim, kendisine saf kadın rolleri cuk diye oturuyor.


Son olarak şunu söyleyeyim: Woody Allen'ın son filmi ''Midnight in Paris''e çok benzettim ben.Onu seven bunu da sever.Ya da bunu seven onu da sever.İyi seyirler.

13 Mart 2012

Young Adult


Yapım: 2011 / ABD
Imdb Paunı: 6.9
Tür: Dram / Romantik
Yönetmen: Jason Reitman
Oyuncular: Charlize Theron, Elizabeth Reaser, Patrick Wilson,Josh Brolin, Jason Reitman, Kirsten Gregerson


Mavis Gary, boşanmasının ardından, eski aşkıyla yeniden birlikte olma umuduyla, büyüdüğü yere gitmeye karar verir.Lise aşkı Buddy'nin evli ve bir bebek sahibi olması onun için engel teşkil etmez; çünkü Buddy'nin yalnızca kendisiyle mutlu olabileceğini düşünür.


Charlize Theron'u uzun zamandan sonra yeniden izleme fırsatı bulabildim.Yalnız, bir insan hiç mi yaşlanmaz arkadaş ya? Son zamanlarda hiç yaşlanmayan Hollywood aktrislerine ağırlık vermiş olduğumun farkındayım.Havasından mı suyundan mı bilemiyorum ama bu kadınlar yaşlanmıyor yahu.75 doğumlu Theron, genç kızlara TAŞ çıkarıyor.Çünkü kendisi taş deyip iğrenç bir espri yapmak istemiyorum ama hakikaten öyle değil mi ya ?

Neyse gelelim filme.Afişine ve türüne baktığımda, romantik komedi beklentisine girmiştim.Çünkü çoğu yerde filmin türünün romantik komedi olduğu yazıyor.Ben özellikle ''Dram,romantik'' yazdım.Kesinlikle bir romantik komediyle karşılaşacağınızı sanmayın efendim zira afiş direkt eğlenceli,renkli klasik bir romantik komedi
izlenimi veriyor.Afişi hangi kafayla hazırlamışlar bilemiyorum.


Oysa film şunlardan ibaret: Mavis'in kendini son derece beğenmesi,her şeyi elde edebileceği fikrine kapılması, yalnızlığı , bunalımı...Charlize Theron tek başına alıp götürüyor zaten filmi.Biraz yavaş ilerliyor,kabul ; ancak Charlize Theron'u izliyoruz sonuçta.Kola şişesine kafaya dikip, geğirirken bile güzel görünen bir kadından söz ediyorum burda.Ben bir kadın olarak bile saatlerce izleyebilirim kendisini.Erkekler hayran olmasın da ne yapsın..

Yazıyı yazma sebebim filmin romantik 'komedi' olmadığını söylemekti uzun lafın kısası.O beklentiyle izlemeyin.Yine de güzel,izlenmeye değer bir film olduğunu bilin.Evet,bunlar son sözlerimdi..İyi seyirler

10 Mart 2012

Peeping Tom


Imdb Puanı: 7.8
Yapım: 1960 / İngiltere
Tür: Psikolojik / Gerilim
Yönetmen: Michael Powell
Oyuncular: Carl Boehm, Anna Massey


''Do you know what the most frightening thing in the world is? It's fear...''

Mark,bilimadamı olan babası tarafından küçükken korkunç bir deneye tabi tutulmuş.Babası tarafından bir deney faresi gibi kullanılan Mark'ın korkuya karşı verdiği tepkiler bir kamerayla her an görüntülenmiş.Gelecekte ise ortaya insanları kullanarak kendi deneyini yapan psikopat bir katil çıkmış.


Yalnız Mark öyle sıradan katillerden biri değil.Dışardan bakıldığında kendi halinde utangaç bir adam gibi görünen Mark'ın her an yanında taşıdığı kamerasıyla, öldürdüğü kadınları görüntülediğini kimse tahmin edemiyor.Çocuksu tavırlarının ,masum yüzünün ve utangaçlığının arkasına sığındığında kimsenin kendisinden şüphelenmediği korkunç bir canavara dönüşüyor.Tek amacı ise kurbanlarının yüzündeki korkuyu görüntülemek...


Yönetmen Alfred Hitchcock'tan oldukça etkilenmiş görünüyor.Eh o dönemde yaşayan bir yönetmen olsaydım ben de etkilenirdim elbet.. Hitchcock filmlerindeki tedirgin edici atmosfer bu filmde de hissediliyor.En çok da Hitchcock'un Rear Window filmine benzetiliyor.İkisinin de ortak noktası 'gözetleme saplantısı' olduğu için olsa gerek... Bir Hitchcock filmi olan Psycho'yla da aynı yıl gösterime girmiş.Yalnız Psycho ile benzerlik taşımıyor bana göre.

Bu kadar eski bir film olmasına rağmen hala izleyenlerin takdirini kazanıyorsa, diyecek pek de bir şey yok demektir.Korku beklentisiyle izlemeyin yalnız.Psikolojik yanı daha ağır basan bir gerilim olarak düşünüp izlemeye başladığınızda, beklentilerinizden fazlasıyla karşılaşacağınıza eminim.İyi seyirler.

6 Mart 2012

The Proposal / Teklif



Imdb Puanı: 6.7
Yapım:2009 / ABD
Tür: Romantik, Komedi
Yönetmen: Anne Fletcher
Oyuncular: Sandra Bullock,Ryan Reynolds,Mary Steenburgen,Betty White,Malin Akerman

Uzun zamandır arşivimde yer alan The Proposal'ı izleyebildim.Romantik komedi pek tercih ettiğim film tarzı değil; ancak her zaman da sanat filmi,klasik filmler izlenmiyor.Arada böyle çerezlik filmlere de ihtiyaç duyuyor insan.Gelelim The Proposal'a:


Margaret çalışanlarına eziyet çektiren katı bir editör.Andrew ise editör olmak isteyen hırslı bir asistan.Margaret'in her isteğine boyun eğiyor, adeta kölelik yapıyor.Kanada asıllı olan Margaret sınır dışı edilmek istendiğinde aklına ilk gelen Andrew'la evlenmek oluyor.Her şeyin bir anda olup biteceğini sanan ikili harekete geçiyor; ancak bir engelleri var.Göçmenlik bürosu yetkililerini ikna etmek zorundalar ve tabi bu amaç uğrunda olaylar gelişiyor..


Tüm romantik komedi klişelerini bünyesinde barındırsa da, yine tüm romantik komedilerde olduğu gibi olayların akışını ve finali tahmin etmekte zorlanmasak da, ben çok keyif aldım.Zaten bir romantik komediden ne beklentimiz olur? Eğlenmek,gülmek,iyi vakit geçirmek vs.. Bu film de tüm bu beklentileri karşılayacak nitelikte.



Şunları belirtmeden geçemeyeceğim:

-Filmin tamamını bugün izledim.Bir ay kadar önce izlemeye çalışmıştım ilk olarak.Ancak giriş itibariyle o kadar 'Şeytan Marka Giyer'i andırıyordu ki...Dayanamayıp kapatmıştım.Demem o ki, sadece girişi benziyor efendim, devamı tamamen farklı.

-Büyükanne çok sevimli bir karakterdi.En çok ona ısındım.

-Sandra Bullock, Ryan Reynolds'a göre biraz büyük kaçmış sanki.Bu yüzden ikisini bir çift olarak görmekte zorlandım.

-Ryan Reynolds demişken o ne vücuttur arkadaş....öhöööm öhöm.. neyse... Evet söyleyeceklerim bu kadar.İyi seyirler.

3 Mart 2012

5 soru - MİM

Yine gecikmeli cevapladığım bir mim.Birçok kişi mimlemişti beni.Mimleyen herkese teşekkür ediyorum.Unuttuklarım olabilir mimleyenlerden, malum çok zaman geçti.O yüzden yazmıyorum mimleyenleri.

1.Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar yer alırdı?
Baştan söyleyeyim, sıkıcı bir film olurdu.İsmi ise  filmin temasını belirten tek kelimelik bir şey olurdu.Hmm sanırım 'Pişmanlık' olabilirdi.
Gelelim soundtrack meselesine.Sevgili Zeki Demirkubuz müziğin, filmin eksikliğini kapatmak için kullanıldığını söyler ve filmlerinde müzik kullanmaz.Filmin doğal olması açısından çevre sesleri dışında bir şey kullanmazdım sanırım.Ancak bazı sahnelerde de gerek duyuluyor müziğe.araya birkaç klasik müzik serpiştirirdim ben.Şunlar olabilirdi mesela:


Edward Artemiev- Meditation ( Tarkovski'nin Stalker filminden olağanüstü bir parça..Al bunu koy filme,senaryo mühim değil. Her türlü yürür gider o film,o derece...)



Beethoven- Ninth Symphony (A Clockwork Orange'ın efsanevi karakteri Alex'in hastası olduğu Beethoven klasiği..Tabi Alex'in bir de 'Singin in the Rain' performansı vardır o filmde.Bu kadar sevimli bir şarkıyı psikopatlığına alet ettiğin için affetmeyeceğim seni Alex)


Beethoven- Moonlight Sonata (hem üzen hem rahatlatan, duygudan duyguya sürükleyen şahane bir eser.Mutlaka yer alırdı filmimde)


Vivaldi- Four Seasons(Winter) - En en eeen sevdiğim Vivaldi parçası.



Albinoni: Adagio in G Minor (Favorimi en sona sakladım.Yok böyle bir parça..Her şarkıdan,her filmden bıkabilirim bir gün; ama bundan bıkmam mümkün değil.Aytekin Gazi Ataş da çok güzel cover'lamış bu eseri.)

2.Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa, neyi ya da neleri değiştirirdiniz?
Değiştirmek istediğim o kadar çok şey var ki.Yaşadığım şehri değiştirirdim ama ilk olarak.

3.Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi ya da sahneleri?
Bu soruyu çok sevdim.Hemen listeliyorum:


  • Pulp Fiction - it's a chopper baby sahnesi
  • Tabi ki Casablanca ve Play it Again Sam!
  • Kill Bill vol.1 - O-Ren İshii ve ekibinin bardan içeri girişleri.
  • Kill Bill vol.1 finalinde O-Ren İshii'nin 'Bu gerçekten de Hattori Hanzo kılıcıymış' dediği sahne.
  • Kill Bill vol.2 Uma Thurman ve Elle Driver'ın Budd'ın karavanındaki dövüş sahnesi.Off off hatırladıkça açıp izlerim.
  • veee tabi ki Kill Bill finalinde Uma Thurman'ın Bill'le yüzleşmesi.
  • Rosemary'nin Bebeği- Ruth Gordon'ın göründüğü tüm sahneler.Böyle de rol çalınmaz ki arkadaş.
  • Seven'ın final sahnesi
  • Godfather - 'Bu kağıdın üzerinde ya imzan olacak ya da beynin' Gelmiş geçmiş en iyi tehditlerden.
  • Persona- iki kadının yüzlerinin birleştiği sahne.
  • 13. Cuma - ilk filmde mutfakta aniden beliren Crazy Ralph'in 'You're Doomed, You're all doomed!!'' diye gizemli gizemli takılıp,bisikletine binip uzaklaştığı sahne.Ne gülmüştüm ya.Yıllar geçti izleyeli,hala hatırlarım.
  • Kayıp Otoban- Fred ve Gizemli Adam'ın konuştukları sahne.
  • Masumiyet - Bekir 'in hayat hikayesini anlattığı meşhur 'kır tiradı.'
Bu liste daha uzar gider,burada kesiyorum.

4.Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş,senden başka hiç kimse yok.Ne yaparsın?

Bütün günümü sinemada geçirirdim.Tek başıma kocaman salonda film izlerdim.Birkaç defa geldi başıma.Mükemmel oluyor.
5.Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler?

Önce yerliler:

  1. Kuzey Güney: Bir sonraki bölümde ne olacak diye merak ettiğim tek yerli dizi.Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu saatlerce övebilirim.
  2. Yalan Dünya: Öyle eğlendiriyor işte.Komedi beklentimi fazlasıyla karşılıyor.
Gelelim yabancılara:

  1. How I Met Your Mother: Her ne kadar son sezonda eski tadını vermemeye başlasa da bitene kadar her hafta bıkmadan izleyeceğim, bittiği takdirde cidden üzülürüm.
  2. The Big Bang Theory: Çok çok çoook seviyorum.
  3. Nip Tuck: Son sezona gelmiş bulunmaktayım.Yakında bitireceğim.
  4. The Walking Dead
  5. Shameless
  6. Fringe: İkinci sezondayım şu an.İyi vakit geçiriyorum,sıkılmadan izliyorum fakat yokluğunu aramıyorum.Aklıma geldikçe açıp izliyorum işte öylesine.
  7. Doctor Who: Tavsiye üzerine başladım izlemeye. Tavsiye eden Bir Adamın Güncesi 'ne teşekkürlerimi sunuyorum :) 
  8. Sherlock: Bu diziyi duyduğumda ' olur mu öyle şey yeaa' diyerek gayet önyargılı bir yaklaşımda bulunmuştum.Bir bölüm izledim önyargı mönyargı kalmadı.Oldukça kaliteli,film kadar heyecanlı,zekice kurgulanmış bir dizi.Mutlaka izleyin.
  9. Alcatraz: 3 bölüm izledim.Devam etsem mi etmesem mi kararsızım.
Bu aralar neden film yorumlayamadığımın da cevabı olsun bu soru.Dizi izliyorum bütün gün. Anne ben dizikolik oldum!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...