26 Nisan 2012

Friends (1994-2004)

 How I Met Your Mother hayranı olduğumu bilmeyen yok.How I Met Your Mother'ın en çok benzetildiği (ya da karşılaştırıldığı) dizi ise 10 sezonluk bir efsane: Friends

HIMYM'dan daha güzel olduğunu, HIMYM'ın Friends çakması olduğunu vs vs.. söyleyenler var.Tüm bu iddialara kayıtsız kalamayıp bir HIMYM fanı olarak yaklaşık bir ay önce başladım Friends'i izlemeye.Haydi şimdi 1994 yılında başlayıp 2004 yılında sona eren bu sitcom'ların efendisini inceleyelim:


Türkçe'ye 'Sıkı Dostlar' ismiyle çevrilen Friends'in,başrollerinde Jennifer Aniston,Courteney Cox,Lisa Kudrow,Matt Leblanc,Matthew Perry,David Schwimmer yer alıyor.İsim sayısından da anlaşılacağı üzere 6 'sıkı dostun' hikayesi anlatılıyor.

İlk birkaç bölümü zorla izlediğimi itiraf etmeliyim.Hatta bi ara 'Yok ya HIMYM varken bu izlenmez' deyip bıraktım.Ama öyle bi dizi ki bu, ilk bölümlerle birlikte ele geçiriyor sizi.Dayanamadım, başladım kaldığım yerden izlemeye.An itibariyle 2.sezona geçtim bile.Hatta 3 bölümünü daha izledim.


Diyeceğim o ki, açın izlemeye başlayın.Birkaç bölüm izleyin.3. ve 4. bölümlerden sonra, hadi bilemediniz 5.bölümden sonra dizi sizi ele geçirecek.İlk zamanlar 'vaaay 10 sezonmuş, bitmez ki bu' şeklindeki tepkiniz 'Yaa 10 Sezoncuk mu bu, ayy keşke yeniden çekseler' e dönüşecek.Benim için şimdiden Seinfeld ile HIMYM arasında bir yer edindi kendileri.Düşünün, Seinfeld ile HIMYM ile kıyaslıyorum.Sadece 1 sezonunu izlediğim bir diziye bunu yapacağım aklıma gelmezdi.

Peki nedir seni bu diziye böylesine bağlayan diyecek olursanız, cevabım hiç şüphesiz 'karakterler' olacaktır. Haydi gelin sizi onlarla tanıştırayım:


Ross: kalp kalp kalp kalp... ergenlik günlerime döndüm.Deftere Ross yazıp kalp içine falan alacağım yani o derece.Tam benim tipim ama bunun konumuzla alakası yok tabi.Ross'u HIMYM karakterlerinden 'Ted Mosby' ile eşleştiriyorum ben.Birçok açıdan benziyorlar birbirlerine.
Son derece sempatik,saf,tatlı,zeki,duygusal,e tabi bi de yakışıklı... Lezbiyen olup,Ross'dan ayrılan eski karısı Carol'a bir çift sözüm var: Allah cezanı verecek! 

Joey: Barney Stinson yaratılırken Joey'den bayağı bi kopya çekilmiş.Yalnız Joey,Barney'nin biraz daha saf hali diyebiliriz.

Monica grubun titiz kızı.Düzenli,takıntılı,sevimli,zeki,kuralcı...Lily'le bağdaştırdım ben Monica'yı.Ancak ilerleyen zamanlarda aşk üçgenlerine karışacak da Robin'e benzeyecek diye de korkmuyor değilim hani.

Chandler: Şahsına münhasır bir kişilik.Joey'nin ev arkadaşı bu arada.İkisinin muhabbetleri görülmeye değer.

Rachel ise Monica'nın liseden arkadaşı.Evleneceği gün düğünden kaçıyor ve eski dostu Monica'nın yanına taşınıyor.Yalnız şöyle bir durum var.Monica'nın kardeşi Ross, Rachel'a liseden beri aşık! Jennifer Aniston'ın yaklaşık 20 yıl önceki hallerine bakıyorum da kadın cidden şahaneymiş.Yalnız yıllar geçtikçe daha da güzelleşiyor.Onda da bi Benjamin Button'lık yok değil.

Phoebe ise grubun saf zekisi.Saf görünümünün ardında zeki bir kadın yatıyor aslında.Söylediği şarkılar ve sevgililerinden kolaylıkla ayrılabilme becerisiyle çıkıyor karşımıza.Olur olmaz zamanlardaki umursamaz tavırları ise beni benden alıyor.Sevdim ben onu da kısacası.


''HIMYMFriends mi ?'' derseniz bu zor bi soru olur benim için.Yalnız HIMYM'ın ciddi derecede Friends'ten etkilendiğini rahatlıkla söyleyebilirim.Bölümlerin gidişatı,muhabbetler,karakterler çok benzer.Sadece şunu diyebilirim: İki diziden birini severek izliyorsanız, diğerini de mutlaka beğenirsiniz.Oturun izleyin işte yahu.

P.s: Google görsellere tıklamamanızı tavsiye ederim.Ergen bebeler bir çift görünce hemen sarmaş dolaş fotoğraflarını koyup, X kalp Y falan yapmışlar.Gelecek bölümlerle ilgili epey bilgi edindim, kahretsin.İşte bu yazı bu zor şartlar altında hazırlanmıştır.Son olarak; Tanrı Google görseller ve ergen bebeleri kutsasın.

14 Nisan 2012

Yeraltı Günlüğü


Umutsuz bekleyişin bilmem kaçıncı günündeyiz.Böyle 'açlık grevi' haberleri gibi oldu farkındayım.Yakında onu da yapabilirim zaten.

13 Nisanda tüm illerde gösterime gireceğini sandığımız,benim bir önceki yazımda ne derece sabırsızlıkla beklediğimi beyan ettiğim ''Yeraltı'', bugün yalnızca 3 şehirde gösterime girdi.4 Mayıs'ta diğer illerde gösterime girmesi 'bekleniyormuş'.Garantisi yok yani.Neymiş efendim,talepte bulunacakmışız.O zaman gelirmiş.''Abi elini ayağını öpeyim getirin şu filmi' mi diyelim? Hayır bu çaba niye? Neden seviyesi yerlerde olan yapımlara kolaylıkla ulaşabiliyorken, kaliteli yapımlara ulaşmakta zorluk yaşıyoruz.Anlayamıyorum ben bunu.Oysa hayalim bu değildi.İlk gün izleyecektim.Şu anda da zevkle kritiğimi yazıyor olacaktım.

Bugün ders bitiminde heyecanla sinemanın yolunu tutan bu şahsın (ben oluyorum o ) yaşadığı hayal kırıklığını burada dramatize ede ede anlatırdım ama yapmayacağım; çünkü sinirim hayal kırıklığımdan ağır basıyor şu anda.Öfkemi kusacağım anlayacağınız.

Filmin çekimlerinin başladığını duyduğumda ben de başladım heyecanlanmaya.Ocak ayıydı yanlış hatırlamıyorsam.O günden itibaren ''Ne zaman biter çekimler,ne zaman girer gösterime acaba?'' gibi sorulara cevap aradım durdum.13 Nisan tarihini duyunca inanılmaz sevindim.Büyük gün geldi çattı; ama tabiri caizse kapı duvar!

Film aşağılama huyum yoktur; ancak dayanamayacağım kusura bakmayın.Saçma salak,seviyesiz,basit,dizi-film kıvamındaki, sinemasal açıdan hiçbir değeri olmayan filmlerin gösterilip gösterilmeyeceği konusunda tereddüte düşmeyen sevgili taşra sinemaları, niçin söz konusu kaliteli bir film olunca ''Getirsek mi acaba lan bu filmi'' ikilemini yaşıyorlar? Niçin her şey bu kadar ticari olmak zorunda? Niçin sinemadan bi bok anlamayan adamların kontrolü altında bizim film izleme hakkımız? Niçin onların cebine girecek para miktarı düşük olacak diye bizim gerçek film izleme şansımız elimizden alınıyor?

3.sınıf korku ve komedileri destekleyen sinema salonlarıyla mı gelişecek bizim sinemamız? Tabi 'show must go on' di mi... Hepinize iyi seyirler(!) diliyorum.

11 Nisan 2012

İzlenmeyi Bekleyenler

Vizeler dolayısıyla uzun zamandır yazamadım.Neyse ki atlattım, ağır bir yük kalktı üstümden.Mayıs sonuna kadar rahatım artık.
Sınavların bitmesiyle vizyona şahane filmlerin girmesi bir oldu.Çok da iyi oldu.


Geçtiğimiz cuma Titanic 3 boyutlu olarak gösterime girdi.Titanic efsanesi teknolojinin nimetlerinden faydalanarak geri döndü.Sinemada izleme fırsatı bulamayan biz yeni jenerasyon için harika bir fırsat.Titanic'in gösterime girdiği yıl 5 yaşında bir çocuktum ben.Sinemada izleyemedik haliyle.Tabi biraz büyüyüp, okula başlayınca, televizyonda 4589768 defa gösterilmesine mukabil hiç kaçırmaz,izlerdim.Her seferinde izlerdim hem de.Ayda bir gösterirlerdi bi ara resmen.Hiç kaçırmazdım.O dönemler çok yakın bi arkadaşım vardı, ne zaman birimizin evine gitsek, oturur Titanic izlerdik.Sinemaya olan tutkum o yıllarda Titanic'le başladı diyebilirim yani.


Böylesine çok sevdiğim filmleri sinemada izleme hayalim vardır benim.Örneğin Rosemary'nin Bebeği'ni çok severim biliyorsunuz.Onu sinemada, dev ekranda izlesem mesela..Off, düşünmek bile heyecanlandırıyor.


Dolayısıyla, 'kaç defa izledik onu yeaa, niye sinemada izliyim ki bi daha' kafasında olmayanlardanım.Bir arkadaşıma birlikte izleme sözü verdim Titanic'i.O şehir dışından gelir gelmez gidip izleyeceğiz.Biliyorum ağlayarak terk edeceğim o salonu.Şimdiden heyecanlanıyorum.İzleyip de yorum yapmak isteyen varsa, çekinmesin.Övsün bol bol, daha da heyecanlanayım ben.


Bir diğer merakla beklediğim -gün saydığım,yolunu gözlediğim,aylardır gül döktüm yollarına gel artık kollarıma dediğim- film ise ''YERALTI''. Zeki Demirkubuz'un çok sevdiği,birçok filminde ilham aldığı Dostoyevski'nin kitabından-Yeraltından Notlar- esinlenerek çektiği bu filmin vizyon tarihini (13 Nisan) deyim yerindeyse iple çekiyorum.İlk defa bir Zeki Demirkubuz filmini sinemada izleyeceğim için ekstra heyecanlıyım.İlk gün gidip izlemeyi düşünüyorum.Bir tek dileğim var: Engin Günaydın'ın oynadığı görüp, 'Aaa Burhan varmış,eğlencelidir bu yeaaa' diyenler gelmesin o filme.Yani o derece eminim ki bu kafayla gelecek insanların olacağına, Zeki Demirkubuz filmlerini tanıtan broşürler mi dağıtsam acaba sinemanın önünde diyorum.Hayır başıma gelecekleri biliyorum ben.Adamlar gelecek ellerinde patlamış mısır ve kolalarla.Sonra sıkılacaklar.Fısır fısır konuşmalar başlayacak.Ben bir şey anlamayacağım o filmden sonra.Erken saatte izlemeye gitmem en iyisi olur sanırım.Kimse olmaz mis gibi izlerim, evet evet..

Sonuç olarak ben bu nisan ayını çok sevdim.Sinemaseverler ayı olsun bu ay.Her ay böyle olsun hatta.Hepinize bol seyirli günler diliyorum.Sinemaya gidin,izleyin gaarii.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...