28 Haziran 2012

Başka Dilde Aşk

Dün gece aklıma bir şey takıldı.Aslında uzun zamandır düşündüğüm bir şeydi bu: Neden başarılı, sinemaseverler tarafından tanınan, sevilen... bir kadın yönetmen yok? Ya da şöyle değiştireyim sorumu.Neden bugün herkesçe bilinen, 'üstad' olarak nitelendirilen yönetmenlerin çoğu erkek? Hatta benim hastası olduğum yönetmenlerin HEPSİ erkek.Cinsiyet ayrımcılığı olarak düşünülmesin bu yalnız.Aşırı derecede dikkatimi çeken, sebebini merak ettiğim bir durumdu bu.Twitter'da bu merakımı dile getirdiğimde, severek takip ettiğim seyircikoltuğu bana İlksen Başarır'dan söz etti.İlksen Başarır'ın ilk yönetmenlik deneyimi olmasına rağmen ses getiren filmi 'Başka Dilde Aşk'ı ise uzun zamandır izlemek için fırsat kolluyordum.Bu vesileyle oturdum hemen izledim.seyircikoltuğu'na çok teşekkür ediyorum.Filmle ilgili onun da çok güzel bir yazısı var.Buyrun burdan yakın.


Tür: Romantik, Dram
Imdb puanı: 7.4 
Yönetmen: İlksen Başarır
Oyuncular: Mert Fırat, Saadet Işıl Aksoy, Lale Mansur, Emre Karayel, Ayten Uncuoğlu


Onur, (Mert Fırat) işitme engelli bir genç.Bir gün bir partide Zeynep'le tanışıyorlar.Onur'un durumunu öğrendikten sonra da bunu sorun etmeyen Zeynep bırakıyor kendini aşkın kollarına.Tıkıyor kulaklarını etraftaki eleştirilere, dedikodulara.Böylece zorluklarıyla, güzellikleriyle hiç de sıradan olmayan bir aşka yelken açıyorlar.

Böylesine hassas bir konuya bir kadın eli değmeliydi.İlksen Başarır çok hoş ayrıntılara yer vermiş.Louis Aragon şiiri, dans sahnesi bu ayrıntılar içinde benim en beğendiklerimdi.Filmi güzelleştiren de bu ayrıntılardı bana göre.

Gerek esas karakterler gerek yan karakterler oldukça iyi çizilmiş.Mert Fırat'ın oyunculuğuna ise hayran kaldım.Öylesine bütünleşmiş ki rolüyle...Sırıtan, yok olmamış bu dedirtecek tek bir sahneye bile rastlamadım.Yan karakterlerden olan 'travma yaşayan komşu'dan ise başlı başına bir filme malzeme çıkar diye düşünüyorum.Saadet Işıl Aksoy'u severim; fakat övülecek bir performans sergileyememiş bana göre.Herhangi biri oynasa fark etmezdi yani.Öyle bir performanstı.


Aşka farklı pencereden bakmamızı sağlayan hoş bir film olmuş uzun lafın kısası.Ben olsam ne yapardım diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz.Bu açıdan senaryoyu bol bol övebilirim.Kusur olarak adlandırabileceğim birkaç şey var, onları da belirtmeden geçemeyeceğim yalnız.Sosyal mesaj kaygısı güdülmesi böyle güzel bir aşk hikayesinin içinde sırıtmış.Zaten yan karakterlerin dünyası, sorun çıkarmaya çalışan eski sevgilinin değişik hareketleri, Zeynep'in ailesinin sorunları vs. gibi esas konudan uzaklaşmamıza sebep olacak sahneler varken bir de bu  'ayrıntı' deyip geçemeyeceğim kadar çok yer kaplayan sahnelere (çağrı merkezi çalışanlarının sorunları, eylem sahnesi..) gerek yoktu bence.Sanırım yapabileceğim tek eleştiri buydu.Bunu saymazsak başarılı ve en önemlisi 'farklı' bir aşk hikayesi..İzlenmeli, kadın yönetmenler desteklenmeli.

İlksen Başarır'ı listeme aldım.Bundan sonra yaptığı işleri takip ediyor olacağım.Bir diğer filmi olan Atlıkarınca'yı da en kısa zamanda izleyeceğim.

19 Haziran 2012

18 hikaye 1 şehir - Paris Je t'aime



Imdb Puanı: 7.4
Tür: Romantik, Dram, 

Kısa film meraklıları ekran başına! Gitmesek de görmesek de aşık olduğumuz bir şehri  18 farklı yönetmenin gözünden izlemeye ne dersiniz?

Hayal kırıklığı,yalnızlık,acizlik,bağımlılık vs. gibi çeşitli konularla zenginleştirilmiş her biri birbirinden güzel yaklaşık 6-7 dakikadan oluşan 18 aşk hikayesi.. ve her bir hikayeden uzun metraj filmler çıkarmak mümkün.


Hikayeler bol olunca karakterler de oldukça fazla haliyle ve bu karakterlerin neredeyse hepsi birbirinden farklı.'Tek tipleştirme' kesinlikle yok.Farklı hayatlar, farklı inançlar, farklı ihtiyaçlar tek tema üzerine kurulmuş: ''Aşk''


Film boyunca tanıdık birçok yüze rastlayacaksınız.Bunlardan bazıları: Natalie Portman, Elijah Wood, Emily Mortimer, Gaspard Ulliel...

Hikayelerin hepsi birbirinden güzel dedim.Evet, doğru..Fakat filmi izleyen 10 kişiden 9'u hiç şüphesiz ki o hikayelerden birini soluksuz izleyecek.Durağan giden filmin sonlarına doğru izleyeceğiniz Tom Tykwer'ın yönettiği bu aşk hikayesine aşık olacaksınız.



'' - Thomas beni dinliyor musun?
- Hayır, seni görüyorum.''

Yeterince meraklandınız mı? Öyleyse hikayeyi daha da ballandırıyorum..Ekranda Tom Tykwer adını gördüğünüzde nefesinizi tutmaya başlayabilirsiniz.''Faubourg Saint-Denis'' isimli bu segment ile hayatınızda görebileceğiniz en iyi kısa filmi izliyor olmanız mümkün olabilir..Belki biraz abartıyor olabilirim; fakat haklı gerekçelerim mevcut.Hayır usta yönetmene, ya da Natalie Portman'a torpil geçtiğim için değil; sadece ve sadece 7 dakikalık bir sürede uzun metraj bir film hissi yaşatabildiği için filmin açık ara en iyi hikayesi olduğunu düşünüyorum.Monotonluk kavramı bundan daha iyi anlatılamazdı.Müzik öylesine uygun seçilmiş ki, anlatım o kadar kuvvetli ki... Ve Natalie Portman'ın olağanüstü,harikulade,muazzam..kelimelerle ifade edilemeyecek oyunculuğu öylesine etkileyici ki...

Ben çoklu hikayelerden oluşan bu tarz filmleri ''New York i love you'' filmi ile keşfetmiştim.Sonra Türk sinemasında da bu tarzın bir örneği olduğunu görüp onu da büyük bir keyifle izlemiştim (bkz: Anlat İstanbul) Son olarak da bu filmi izledim.Birçok yönetmen, farklı tarzlar, farklı hikayeler..Tek bir filmde birçok şey keşfetmenizi sağlıyor.Mutlaka bu filme bir şans verin.


İyi seyirler.

10 Haziran 2012

Notorious / Aşktan da Üstün

Yapım: 1946 / ABD
Tür: Gerilim, Romantik
Yönetmen: Alfred Hitchcock
Oyuncular: Ingrid Bergman, Cary Grant, Claude Rains

Bir Nazi savaş suçlusunun kızı olan Alicia'dan, Amerikan hükümeti adına casusluk yapması istenir.Bir çeteyi çökertmek için Ajan Devlin gözetiminde Brezilya'ya giden Alicia'nın görevi, kendisine aşık olan çete üyesiyle evlenmektir.Yalnız hesaplayamadıkları bir şey vardır.Alicia ve Ajan Devlin ilk görüşte birbirlerine aşık olurlar.

Tam anlamıyla Hitchcock tarzını yansıtan bir film noir örneği.Bana göre işin içine psikolojinin de karıştığı Hitchcock filmleri bir numaradır.Bu filmde böyle derinlemesine inceleyecek bir şey olmadığı için bir Psycho, bir Rear Window, bir Rope ya da bir Rebecca değil benim için.Yalnız özellikle 'aşk' temalı Hitchcock filmleri içinde öne çıkan bir başyapıt olduğu da kesin.

Tüm film salt casusluk hikayesi üzerine kurulmamış.Ingrid Bergman'ın oyunculuk nimetlerinden yararlanmayı çok iyi bilen Hitchcock işin içine bir tutam tutkulu aşk da karıştırmış.Çok da iyi yapmış.Ingrid Bergman ve Cary Grant'ın muh-te-şem bir ikili olduklarını söylemeden de geçmemek lazım.Yalnız Cary Grant'a 'umursamaz, soğuk, kendini işine adamış ajan' tavırları nedeniyle gıcık olabilirsiniz.

Uyumunuza sağlık tatlım.

Tam Hitchcock tarzı dedim ama aslında biraz eksik oldu.Çünkü bir Hitchcock filminin hammadesi olan 'şüphe' bu filmde eksik kalan bir unsur.Zaten karakterleri tanıyan izleyici kimseden şüphelenmiyor.Kimin ne yaptığını açık açık görüyoruz.Filmin bu eksiğini belki bir nebze tamamlayan karakter Alex'in annesi olabilir.Potansiyel katil görünümüyle şüphe uyandırıyor izleyicide.


Peki Ingrid Bergman'ın kusursuz güzelliğine ne demeli? Böyle bir zarafet, böyle bir asalet, böyle saçlar, böyle gözler olamaz yahu.Şimdi fotoğrafta belli olmuyor ama en sağdaki siyah elbisesine bayılacaksınız. Tabi ben elbiseye elbise demem içinde Ingrid olmayınca.

Alicia'nın güzelliğine hayran kalacağınız, Ajan Devlin'in yüzüne tükürmek isteyeceğiniz; eğer Hitchcocksever iseniz kaçırmamanız gereken bir film.

İyi seyirler.

5 Haziran 2012

Bir dizikoliğin günlüğü vol.2

Uzuun zamandır yokum finallerim dolayısıyla.Bu kadar zaman ara verdikten sonra açılışı bir filmle yapmak isterdim; fakat uzun zamandır dizilerimden ayrıyım.Sınavlar bitince dizilerime deyim yerindeyse 'saldırdım'.E bu kadar izliyorum ediyorum, bir de bunlarla ilgili yazayım,görüş belirteyim, tavsiye edeyim değil mi ama..

İşbu post spoiler içerebilir, uyarayım baştan.Sonrasında gelecek küfürleri kabul etmem ona göre.

En son Friends 'e başladığımı, fazlaca keyif aldığımı söylemiştim.Şu anda 3.sezonu yarıladım.Açık ve net bir şekilde söyleyebilirim ki benim için bir HIMYM, bir Seinfeld neyse Friends de odur.CANDIR yani CAN.Bebeğim oldu daha ilk sezondan.Yıllar sonra bile açıp eski bölümlerini tekrar tekrar izleyeceğim, esprileri hatırladıkça güleceğim, 'Filmi niye çekilmiyo yeaa' diye serzenişte bulunacağım...Kısacası bir kere izleyip, bitirdiğim diziler kategorisinde olmayacak Friends.Bunun garantisini verebilirim kendi kendime.


Gelelim yeni başladığım bir başka diziye: ''Leyla ile Mecnun''. Yahu baktım herkes televizyonun karşısına dizilmiş oturuyor.Karşılarında Leylalar, Mecnunlar...Birbirleriyle izliyorlar, şakalaşıyorlar. Ben niye izlemiyorum ben de niye yook, dedim ve başladım izlemeye. An itibari ile 6. bölüme geçtim; ama sanki aylardır izliyor gibiyim.Yalnız 5.bölümden sonra dilime Ferdi Tayfur şarkısı dolandı.Bu beni biraz korkutmuyor değil hani.

Absürt komedi türünün mükemmel bir örneği.Espriler seviyeli, karakterler orijinal, oyuncular sağlam, senaryo güzel..5 bölüm için bu kadar yorum yapabilirim; fakat ilerledikçe daha da güzelleşecek gibi geliyor bana.Hadi bakalım.

Vee favorim tabi ki İsmail Abi.Böyle arıza bi adam olamaz ya.Severek izliyoruz efendim kısacası.


HIMYM da sezon finali yaptı bildiğiniz gibi.Üzüyor beni HIMYM artık ya.Bu sezon temposu iyice düştü.Eski sezonlar hatrına izlemeye devam ediyorum, bırakmam ben bu diziyi; ama alamıyorum artık eski tadı.Sezon finalinde gelinin Robin olduğunu gördük.Ters köşe yapıp Robin'in Barney ile değil başkasıyla evleniyor olabileceğini söyleyenler var.Ben o kadar derine inmeyip Barney ile evlendiklerini düşünmek istiyorum.Evlensinler artık lütfeen, cidden Robin'in aşk üçgenleri, dörtgenleri... baymaya başladı.Ayrıca Barney'nin evlenme delisi bir adam haline gelmesi de beni hiç mutlu etmiyor.Yahu bu adam çapkınlığın kitabını yazan Barney Stinson.. hoop senaristler kime diyorum?? Adamı resmen çakma Ted'e çevirdiler ya.Her gördüğü kadına aşık olup evlenme planları yapar hale geldi.Başka da bi şey demiyorum.Diğer sezonu beklemekteyim.


Fringe'te ise 3.sezondayım.Henüz diziye başlamayanlar varsa, sırf 3. sezonu izleme keyfini yaşamak için bile başlayabilirler izlemeye.Çok keyif alıyorum çook.Düşük tempolu 2.sezondan sonra ilaç gibi geldi valla.

Bunu bir geçerken uğradım yazısı olarak kabul edin olur mu.En kısa zamanda bir film kritiğinde görüşmek dileğiyle...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...