31 Aralık 2011

Siyah Beyaz Film Kuşağı

Bu hafta benim için 'klasik sinema' haftası gibi bir şey oldu.Birbirinden güzel 3 film izledim.

The Apartment / 1960


Yapım: ABD
Tür: Dram,Romantik,Komedi
Yönetmen: Billy Wilder
Oyuncular: Jack Lemmon,Shirley MacLaine,Fred Macmurray
Imdb Puanı: 8.4

Baxter, bekar evini, çalıştığı şirketteki üstlerinin kaçamakları için kullanmalarına müsade ediyor.İşi öyle ilerletmiş ki, her gün bir kişiye randevu veriyor.Artık kendi evine rica minnet girmeye başlıyor.Bir gün müdürü de faydalanmak istiyor Baxter'ın bekar evinin nimetlerinden, üstüne üstlük Baxter'ın hoşlandığı kızı götürüyor eve.Sonrasında başlıyor olaylar.


Aşk,ihanet,hırs,komedi,romantizm.. hepsi var bu filmde.Diyaloglar çok başarılı..Shirley MacLaine'in güzelliği, Jack Lemmon'ın sevimliliği alıyor götürüyor filmi..Günümüzdeki pek çok romantik komedinin bu filmden ilham aldığı aşikar.Almalılar da.. Romantik komedi severler, mutlaka izleyin!

Manhattan (1979)


Yapım: ABD
Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Woody Allen,Diane Keaton,Merly Streep,Michael Murphy,Mariel Hemingway
Imdb Puanı: 8.1


Filmin konusundan bahsedeyim dedim ama arap saçına döndü heheh. Değişik bir ilişki zinciri var.Anlatmaya kalktığımda film hakkında epey spoiler vermiş oluyorum.Konusundan bahsetmeyeceğim o yüzden.Aşk üzerine eleştirel bir bakış desem özetlemiş olurum sanırım.

Tam bir Woody Allen klasiği.Onun filmlerindeki olmazsa olmaz şeyler mevcut.Zekice diyaloglar,değişik ilişkiler (değişik, değişik bi tabir oldu.ne desem bilemiyorum.tam bulamadım karşılığını şimdi), şehir manzaraları,edebiyat,sanat...


Merly Streep gencecik haliyle,uzun saçlarıyla salınıyor filmde.Hey gidi günleer.O eski halimden eser yok şimdi şarkısını armağan ediyorum Merly'ciğime.

Allen, Ingmar Bergman'a olan hayranlığını da belirtiyor bu filmde.Kendisine olan hayranlığım böylece tavan yapmış oldu.


Şöyle içi boş olmayan,her sözünü keyifle dinleyip bir anlam çıkarabileceğim,kendimce yorumlayıp,üzerine düşünebileceğim bir film arıyorum diyorsanız bu film tavsiye edilir.


City Lights (1931)




Yönetmen: Charles Chaplin
Oyuncular: Charles Chaplin, Virginia Cherrill,Harry Myers
Imdb puanı: 8.6

İyi yürekli bir sokak serserisi ,gözleri görmeyen çiçekçi bir kıza aşık olur.Kendisini zengin biri olarak tanıtır.Yani içinde bulunduğu durum zengin olarak algılanmasına sebep oluyor.Çünkü hayatını kurtardığı zengin bir adamla arkadaş oluyor..Sarhoşken can ciğer kuzu sarması oluyorlar.Adam ne zaman ayılsa tanımıyor Chaplin'i.Konu tanıdık geliyor sanki bir yerlerden diyebilirsiniz.Kemal Sunal hayranları hemen anlayacaktır efendim; çünkü 'En Büyük Şaban' filmi City Lights'ın bir uyarlamasıdır.Hatta her şeyiyle birebir uyuşuyor.


Sessiz bir film olabilir,ancak Charlie Chaplin'in mimikleri konuşmasına gerek bırakmıyor zaten.Arada yazıyla devreye giren birkaç cümleyle durum belirtiliyor.Gerisini zaten Chaplin hallediyor.Böyle bir oyuncu bir daha gelir mi yeryüzüne bilemiyorum.


Baştan sona bu kadar güldüren ve en az güldürdüğü kadar da hüzünlendiren başka bir film daha var mıdır yahu? Sözün özü izleyin,hatta izlettirin.Böyle bir klasiği tüm sinemaseverler izlemeli.


Edit: Herkese mutlu yıllar diliyorum.Ayrı bir başlık açayım dedim ama vazgeçtim.Söyleyeceğim pek fazla bir şey yok çünkü..2012, lütfen ama lütfen şu 2011'den güzel ol tamam mı?

29 Aralık 2011

Mutlu Olmak Varken..- Mim

Sevgili deeptone ve biricit mimlemiş beni..Bak mimlenince de mutlu oluyor insan.Bunu da sayabilir miyiz bir madde olarak :)
Mim konusu: ''Karşımızdakini mutlu etmek için yapabileceğimiz 10 şey ''

1.Değer vermek: Gerçekten değer vermekten söz ediyorum ama..Zaten bir insana değer vermiyorsak etrafımızda bulundurmamalıyız onu.Hem bize hem ona zarar..

2. Korumak: Onu her ortamda korumak,arkasından laf söylenmesine müsade etmemek.Beni çok mutlu eden bir şey bu.Benim olmadığım bir ortamda bir arkadaşım savunuyorsa beni; O artık arkadaşım değil,dostumdur.

3. Özel günler: Doğum günü bunların başında gelir.Asla unutulmamalı.Bir de organizasyon yaparsanız tadından yenmez.

4. Sürprizler: Ufak sürprizler iyidir her zaman.Bir de kadınsa karşınızdaki,sürprizin boyutunun önemi yok.muhakkak mutlu olacaktır. ''Hey hadi x filme iki biletim var'' gibi mesela.ahh kulağa ne hoş geliyor

5. Yardım etmek: Diyelim ki takılıyor bir dersten herhangi biri, tesadüf bu ya siz de o derste çok iyisiniz.Oturun anlatın.Karşılığında mutlu olmaktan öte minnet duyacaktır size.Gözlerindeki ışıltıyı görmek paha biçilemez.

6. Anlayışlı olmak: Yoksa anlayışlı olabilmek mi demeliydim.Herkesin başarabildiği bir şey değil çünkü bu.En azından sevdiklerinize karşı anlayışlı olun.

7.Empati kurabilmek:  Zor zamanlar geçiren yakın bir dostun söylediği bir söz hemen kırmasın sizi.Hatta şu durumda bilin ki,sizden yeterli ilgiyi göremediği için söylüyordur o sözleri..Söylenen söz karşısında hemen alınıp ipleri koparmak yerine, bir düşünün bakalım 'Siz onun yerinde olsaydınız nasıl davranırdınız ? '

8. Neşelendirmek: Arkadaşınız sevgilisinden mi ayrıldı.Uzun zamandır evden çıkmıyor,salya sümük ağlıyor mu evde bütün gün? İşte bu aşamada devreye girmelisiniz,iyi bir arkadaşsanız.Çıkaracaksınız onu dışarı, evet evet göreviniz bu..Önce arayın güzellikle teklif edin dışarı çıkmayı.Bol bol kötüleyin karşı tarafı. ''Yeter yeaa, haftalardır ağladığın yetmedi mi,değmez onun için.Ohooo elini sallasan ellisi kızıııım'' deyin,gaza getirin..Ağlamaya devam ediyorsa..'Yok canım ya ben oturayım evde,iyiyim '' falan diyorsa yalan söylüyordur zaten.Dayanın kapısına çıkarın dışarı.Hava alsın,oksijen gitsin beyne biraz.Issız Adam,İncir Reçeli falan izliyordur o manyak evde.

9. Verdiğiniz sözü tutmak: Bu çok önemli.Sözün ne zaman verildiğinin bi önemi yok.Zaman aşımına uğratmayın.Verdiğiniz sözleri tutun.İnsanlar mutlu olmakla kalmaz,size saygı da duyarlar.Ekstra puan yani..

10.  Hmm mesela ona klasik filmler alın.Dvd olsun mümkünse.Afred Hitchcock yönetsin.Grace Kelly oynasın.Ya da kim oynarsa oynasın ya.Alfred yönetiyorsa sorun yok. Bu madde bencilce oldu biraz ,evet farkındayım..

Benim yazdıklarım sanki daha çok 'iyi bir arkadaş nasıl olur''sorusunun cevabı gibi oldu.ama zaten iyi bir arkadaş olursanız mutlu edebilirsiniz karşı tarafı.Aynı kapıya çıkıyor di mi ? Evet,evet...


Mimlediklerim:

malkurabiyesi
Kuul'umsu Kadın
charcoaloddity
Luna
simgee
greta
blackswan
Mia Wallace
10 kişi mimlemek gerekiyor bu arada :)

Son olarak başlığın açıklaması için buyrun

24 Aralık 2011

Söz Uçar Yazı Kalır 2

Yılbaşı yaklaşıyor.Bana sorulduğunda her ne kadar sinir olsam da,yine de geri durmuyorum bu soruyu her önüme gelene sormaktan: ‘’Yılbaşında ne yapıyorsun?’’


Evet,benim arkadaşlarım plansız.Herkes kem küm etti.Evime gidicem diyen çıktı,dışarı çıkabilirim diyen çıktı,ayarla bi’ şeyler çıkalım yeaa diyen çıktı.Ayy bi de benden bekliyorlar hep plan işini,bu ne çakallıktır arkadaş? Ben, arkadaşın zeki,çevik aynı zamanda organizatörünü severim..



***

Yılbaşı yaklaştıkça ortaya çıkan tipler var bir de. Bunlar ‘ben yeni yılı kutlamam,hep batı özentiliği bunlar’cılar oluyor.Bütün yıl pusuda beklediklerini,aralık sonlarına doğru mağaralarından çıktıklarını, milletin de bunu kutlamamasını sağlamayı kendilerine ulvi amaç edindiklerini düşünüyorum artık. Yok efendim bir hıristiyan kurban bayramında koyun kesiyor mu ki ben çam ağacı süsleyeyim.Evet bunu söyleyeni bile duydum.Kısa süreli olarak error verdim duyunca ama şimdi iyiyim.

Yahu derdin ne canımın içi? Tamam sen kutlama.Senin için diğer günlerden hiçbir farkı olmasın,eyvallah.Senin tercihin o.Ama kutlayanları niye dinsiz ilan etmeye çalışıyorsun? Ne kadar insana çam süsletmezsen, bu bonus sevap olarak mı yansıyacak hanene ? Töbe töbee ya,zorla sinir ederler insanı.


***


Son zamanlarda sürekli makyaj videoları izliyorum.Makyaj konusunda beceriksizim.O kadar heves yapıyorum bir ürünü alırken,kullanmaya üşeniyorum sonra..Amaan şimdi kim uğraşacak o fondöteni sürmekle.Hadi onu sürdün diyelim.Pudra da sürmek lazım.Hadi pudrayı sürdün ee bunun allığı var,kalemi var,rimeli var.ohooo...diyorum ve muhtemelen sivilce gibi bi şeyler görürsem yüzümde kapatıcı falan sürüp çıkıyorum.Bi de dudak koruyucu..Bu yani benim makyaj anlayışım.Biraz hevesleneyim diye izliyorum şu videoları.İşte ŞU kızcağız sağolsun,yardımı dokundu.Heves yaptım ya.Çok da şeker bi' şey.O makyaj yapıyor,ben izliyorum.
Sizin de tavsiye edeceğiniz videolar varsa,bekliyorum tavsiyelerinizi.

22 Aralık 2011

Edward Scissorhands / Makas Eller (1990)


Benim izlemekte oldukça geciktiğim şahane bir film.Ya da Johnny Depp'in mimikleriyle gönüllere taht kurduğu,kendisine olan hayranlığımı 8452542548... ile çarpan film mi demeliydim..
Yönetmen koltuğunda Tim Burton var.Tim Burton- Johnny Depp benim zihnimdeki ‘muhteşem ikili’ kavramının karşılığı oluyorlar.Bu ikilinin adı geçiyorsa bir filmde, o filmin kötü olma ihtimali yok zaten.

Bir insan nasıl hem bu kadar karizmatik,hem de bu kadar sevimli olabiliyor? Biri bana söyleyebilir mi? 

Edward Scissorhands,bir mucit tarafından yaratılmış.Ancak mucit,işini tamamlayamadan ölüyor ve Edward makas elleriyle kalıveriyor.Avon temsilcisi Peg bir gün Edward’ın yaşadığı ıssız şatoya uğruyor ve Edward’ı alıp evine götürüyor.Edward’ın insan içine karışmasıyla hüzünlü ve komik olaylar yaşanmaya başlıyor.


Johnny Depp, günümüzün sinema mucizelerinden.Her role uyum sağlama yeteneği var.Ancak benliğini Tim Burton’ın gotik tarzı filmlerinde buluyor bana göre..Ya şunun tatlılığına bakar mısınız.. Film boyunca sarılma,yanaklarını mıncıklama isteği duydum..Bu kadar karizmatik ve yakışıklı bir adam,aynı zamanda bir köpek yavrusu kadar sevimli de olabiliyor.İşte oyunculuk bu değil midir? Şu masum bakışlara bak ya, yemin ediyorum evsiz köpek yavrusu gibi.Hayır bu nasıl sevgi,hakaret mi ediyorum övüyor muyum ben de anlamadım.Ama hep sevdiğimden söylüyorum bunları Johnny’cim biliyorsun değil mi?

Bir kere izlemekle yetinilmeyecek,kendini defalarca izletecek bir film.İzledikten sonra tepkiniz ‘’Neden daha önce izlemedim’’ olacaktır.En azından benim öyle oldu.

İyi seyirler.

19 Aralık 2011

Karen cries on the bus


Son zamanlarda izlediğim en iyi bağımsız sinema örneklerinden…Berlin Film Festivalinden bir film. Ayrıca Altın Koza'da da görücüye çıkmış kendisi.Zaten tam bir festival filmi.

Bağımsız sinema dendiğinde aklıma direkt Zeki Demirkubuz geliyor.Nuri Bilge, üzgünüm tatlım.Yüzlerce ödül de alsan bir Zeki Demirkubuz değilsin..

Bağımsız sinemaya hasta olduğumu söylememiş olabilirim; ama öyleyim! Bağımsız sinemada aradığım tek şey,oyuncuların kalitesi.Eğer karşımda rolünü yaşayan bir oyuncu varsa, o film saatlerce de sürse,ben izleyebilirim.Çünkü her şey o kadar gerçek,o kadar hayatın içinden oluyor ki..Bir hikaye anlatma peşinde bağımsız sinemacı.Gişe kaygısı yok,oyuncuların öyle çok bir maddi beklentisi yok.Hatta yeterli destek göremeyen birçok bağımsız sinema örneğinde, oyuncular para bile almadan oynamış..Para alsalar bile zaten öyle pek yüksek rakamlar olmuyor.


Hollywood filmlerindeki o ‘’kusursuz’’ tiplerin ötesinde herkes.Karakterleri, belki sadece ‘’merhabalaştığımız’’ bir komşumuzla, ya da içini dışını bildiğimiz bir arkadaşımızla özdeşleştirmemiz mümkün..Dertleriyle,neşeleriyle,kusurlarıyla ‘gerçek bir insan’ her biri.Hani belgesellerde izleriz ya bir hayvan türünü,bitki türünü vs… ‘İnsan’ türünü tanıtan belgeseller de işte bağımsız filmler oluyor bence.


Bahsettiğim her şey ‘Karen Cries On The Bus’ için de geçerli.İzbe bir otelde geçmesi yönüyle,bir an ‘ Bir Zeki Demirkubuz filmi’ yazacak bir yerlerde diye beklemedim değil. ‘Karen kocasıyla ilişkilerinin çoktan bittiğini,yalnızca kağıt üzerinde devam ettiğini düşünen bir kadın.Bitmiş bir ilişkiyi sürdürmek istemiyor doğal olarak ve evi terk edip bir otele yerleşiyor.(Bu olay Zeki Demirkubuz filminde olsa muhtemelen Karen:  ‘’Bak kızım,yolu yok çekeceksin,isyan etmenin faydası yok, KADER’in böyle..Yol belli,eğ başını usul usul yürü şimdi’’ derdi eheheh )


Zeki Demirkubuz,çık aradan ulan! Odaklanamadım bi’ türlü filme yahu.Yürü,defol git!
Heh,ne diyordum..Karen evinden uzaklaşıyor.Kendi ayakları üzerinde durabileceği bir hayat kurma umuduyla çıkıyor yola,yerleşiyor kötü bir otele.İş bulmak için uğraşıyor,bir sürü zorlukla mücadele ediyor.Açlıkla savaşıyor..Onun yaşında,vasıfsız biri için hiç de kolay değil iş bulmak çünkü..


Konuyu çok dağıttım üzgünüm,ama siz meseleyi anladınız.Bağımsız sinema severler,buyrun size film tavsiyesi: Karen Cries On The Bus.. Evet yazının ana fikri bu cümleydi.
İyi seyirler.

16 Aralık 2011

İlk Mim - Dilek Listesi

İlk defa mimlendim. Mia Wallace mimlemiş beni.İlk mimin Mia'dan gelmesi iyi oldu,güzel oldu :)

Mim konusu: Yeni yıldan istediğimiz 12 şeyi yazıyoruz.Sınırsız seçim hakkımız var.Buyrun hazırlayın listenizi, evrene duyurun sesinizi.Ardından da gönderiverin 12 kişiye..

İşte benim listem:


1-  AŞK:
Bak ruh ikizim,artık bul beni.Yeter ulan, Fizandan mı geliyorsun, anlamadım ki ben.2012’de karşılaşacağız biliyorum…

2- Filmsiz olmaz:
Nuri Bilge ve Zeki Demirkubuz’un tüm filmlerinden oluşan bir arşiv istiyorum.Hepsini izlemiş olabilirim; ama tekrar tekrar izlemek isteyebilirim.Elimin altında bulunsun.

3- Sinema topluluğunu ele geçirmek:
Bu biraz zor görünüyor.Malum,üniversite toplulukları var.Ben sadece sinema topluluğunu takip ediyorum.Bir başkanımız var,düşman başına! Çocuk çöreklendi topluluğun başına.Resmen koltuk sevdalısı çıktı..Ayrılacağa benzemiyor.Neyse bir isyan çıkarırız olmadı bunun için.

4- Dövme:
İşte budur diyebileceğim,ömrüm boyunca taşımak isteyebileceğim,güzel bir dövmem olsun.



5-  Camel Active Saat:
Uzun zamandır hastasıyım kendilerinin..Benim olsun artık!


6- Interrail:
Azıcık eşyamın olduğu bir sırt çantası,sevdiğim arkadaşlarım, ben ve tren! Interrail yapmak istiyorum bu yıl.Canımız nereye isterse oraya gidelim.Tüm Avrupa’yı karış karış gezelim 1 ay boyunca.Tamam yahu,22 güne de razıyım.
7-  Jean Christophe Grange yeni kitap çıkarsın istiyorum.
8- Fele Martinez artık yeni bir filmde rol alsın,özledim keratayı
9- İngiliz aksanıyla ingilizce konuşabileyim.( Ha aksansız çok süper konuşuyorum,bi aksanımız eksikti zaten.Olsun ya bu benim wishlist’im.İstediğimi dilemekte özgürüm,hıh)
10-  Testere serisi bir şekilde devam etsin,lütfeeen..Bak bunu acayip istiyorum.
11-  Bir adet de iphone olsa fena olmazdı hani.
12- Son olarak da gereksiz insanlar bu yıl benden uzak dursun olur mu?

Gelelim mimlediklerime:
Esotron,Misisipi,greta,deeptone,biricitconsungunlugu,blogdayaparımkariyerde,blackswan,simgee,HYPATIA,Hilal Mudanyalı,zombi,Alice

10 Aralık 2011

Frida


Yapım: 2002 / ABD
Tür: Biyografi,dram,romantik
Oyuncular: Salma Hayek,Alfred Molina,Antonio Banderas,Valeria Golino,Edward Norton,Mia Maestro

Son zamanlarda çekilen filmler ilgimi çekmiyor pek.Zaman zaman böyle biraz geçmişe dönüyor,iyi yorum alan filmleri izliyorum.Frida'yı uzun zamandır izlemek istiyordum zaten.Dün gece oturdum izledim.Çok beğendim!


Ressam Frida Kahlo'nun hayatını anlatıyor film.Frida'yı Salma Hayek canlandırıyor.O kadar yakışmış ki bu role..Acaba şu kişi oynasa daha mı iyi olurdu demeniz söz konusu bile değil.

Yani kadın şu tek kaş haliyle bile güzel olmayı başarmış ya,ben daha ne diyeyim ki?

Biyografik filmleri seviyorum.Sadece adını duyduğumuz insanların tüm yaşam öyküsünü gözler önüne seriyor.Bir yerde okusak bu derece aklımızda kalmaz.Ama film olunca,bir de böyle yetenekli oyuncular canlandırınca esas karakterleri işte o zaman tadından yenmiyor!

Frida Kahlo gerçekten de 'şahsına münhasır' olarak tanımlanan insanlardan.Sıradan biri değil kesinlikle.

Annesinin deyimiyle onlar bir fil ve bir kumru gibi...

Dönemin çapkın ressamlarından Diego Rivera'ya aşık oluyor.Diego ise karşısına çıkan her fırsatı değerlendiren, cinselliğe oldukça düşkün bir adam.Model olarak kullandığı her kadınla birlikte oluyor.Frida göz yumuyor bunlara; ama o göz yumdukça Diego daha da rahat davranıyor..Diyorum ya Frida ilginç bir kadınmış gerçekten.Dolayısıyla ilişkileri de ilginç..

Şu cümlelerle tanımlıyor ilişkilerini kendisi: 
''Hayatımda iki büyük kaza geçirdim Diego..Tramvay ve sen..En kötüsü sensin.''
''Sen benim yoldaşım oldun,dostum oldun ,sırdaşım oldun ama hiçbir zaman kocam olmadın Diego''

Antonio Banderas ve Edward Norton gibi muhteşem adamların konuk oyuncu tadında bir görünüp kaybolmaları dışında hiçbir eksiği olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.Her sahnesini keyifle izleyeceğinizin ve vaktin nasıl geçtiğini anlamayacağınızın da garantisini veririm!

Şimdi de Big Daddy'yi izleyeceğim.Adam Sandler'ın 1999 yapımı filmi..Haydi bana da size de iyi seyirler...

3 Aralık 2011

Musallat 2: Lanet olası zenci


Overrated kelimesinden nefret ederim; ama bu filmi tanımlamak için seçilebilecek daha iyi bir kelime yok.
Haftalardır bir tanıtım,bir merak uyandırma çalışmaları.Her yerde afişler,fragmanlar çıkıyor karşımıza sürekli..
Zaten bu filmi insanlara merak ettiren şey ismi.Çünkü ''Musallat'' gerçekten Türk korku sinemasının başarısızlığına bir tepkiydi adeta.Etkilemişti izleyiciyi,gerek senaryosuyla,gerek oyuncuların performansıyla..Vardı elbet birkaç kusuru mükemmel diyemeyiz;ama umut vermişti bize.'Türkler korku filmi yapamıyor' tabusunu yıkmıştı.


''Musallat 2: Lanet'' ise Dabbe gibi,Semum gibi işte..Tek farkı isminde.Musallat ismini gören sinemaseverler meraklandı.Aynı kalitede bir filmle karşılaşacağız sandık.Bu yüzden heyecanlandık,meraklandık.Amaçlarına ulaştılar aslında.Bu filmin ismi yalnızca ''Lanet'' olsaydı kaç kişi merakla beklerdi sorarım size? Eh işte Türk korku filmi derdi herkes.Kalırdı bir köşede.Kısacası sevgili okuyucu, oyuna geldik!


Türkü Turan son dönemlerde sıkça çıkıyor karşımıza.Peki 'başrol' bu kız için biraz fazla değil mi diye düşündüm.Gerçekten de olmamış Türkü Turan.Arkadaşı ve sevgilisiyle diyalogları,anne-babasıyla olan diyalogları yapmacık.Ama durun yahu yüklenmeyeyim ben bu kızcağıza.Sevimli bir şey ve gelecek vaadediyor bence.Hatta bu filme çok bile! Yönetmen ise Alper Mestçi.Senaryo da yine kendisine ait.Yalnız ilk filmde senaryoda yardımcı olan bir isim daha var.Demek ki Alper'i yalnız bırakınca saçmalıyor.

Konusuna bakıldığında ilginç.İşlenişiydi fiyasko olan.Tam bir şeyler olacak diyorsunuz,birden düşüyor tempo.Tamam şimdi korkuyorum diyorsunuz,haydaa bu sefer de gülme isteği geliyor.Etkileyici değildi ya.Hani çok sevdiğiniz bir yemeği anneniz yapmaz da başkası yapar..Malzemeler aynıdır, pişiriş farklı..Yersiniz fakat ''Bir şey eksik bunda;ama ne?'' düşüncesiyle..İşte öyle bir şey...


Bu kadar eleştirmemin sebebinin büyük beklentilere sahip olmam olduğunu anlamışsınızdır umarım.Benim sinirimi bozan,tutulan bir filmin ismini kullanıp,onun meyvesini yeme çakallığı.Film Musallat'tan bağımsız tutulsaydı, yine söylerdim beğenmediğimi; fakat bu kadar eleştirmezdim.Bana göre Dabbe, Semum gibi filmlerden bir tık önde,ancak Musallat'la yarışamayacak kadar geride kalan bir film.


Hemen hafızama format atıyorum.Musallat dendiğinde benim aklıma hep,film boyunca izleyiciyi diken üstünde tutan; Burak Özçivitli,bilge yaşlı dedeli,zekice kurgulanmış o film gelecek.Musallat 2 mi? O da ne? Yeni mi çıkmış??

1 Aralık 2011

Everything Is A Remix: Kill Bill

Kill Bill'e bayıldığımı daha önce söylemiş olmalıyım.Sevgili Quentin Tarantino'nun birçok filmden etkilendiğini görüyoruz.Bu etkilenmeler ise çalma falan değil bana göre,saygı duruşu olarak addediyorum ben bunu.Hazırlayanın ellerine sağlık.Mükemmel bir video olmuş.

Çoğunlukla klasiklerin,kimi kısımlarda da kendi filmlerinin etkisi görülüyor.Sonuç olarak ortaya şahane bir birleşim çıkmış..Kill Bill vol.3 ise yolda..2014'te vizyona giriyor.Imdb'nin yalancısıyım valla. Vizyona girdiği ilk gün,ilk seansta izliycem.O derece merakla bekliyorum.

26 Kasım 2011

Musallat 2


Yönetmen: Alper Mestçi
Oyuncular: Türkü Turan,Saliha İplikçi,Selim Gürata,Zeliha Güney,Katerina Moutsatsos
Vizyon tarihi: 2 aralık

Öncelikle belirteyim,korku filmlerine bayılırım.Türk korku filmlerini sevmem; çünkü hep bir yapmacıklık var.Diyaloglar buram buram Amerikan filmi kokuyor,oyuncular kalitesiz oluyor.Konu bilindik,izleyiciyi şaşırtma yok.

Musallat kendi türü içinde bir adım önde bana göre.Etkilenmiştim,şaşırmıştım.Vay be dedirtebilmişti bana en azından.Tırstığım sahneler de fazlaydı gayet.Oyuncular başarılıydı.Güzel başlayıp,güzel bir finalle taçlanan ender Türk korku filmlerindendi.

Yalnız ben şu devam filminin fragmanından korktuğum kadar korkmadım kardeşim ilk filmin tamamında.Açıkçası beklentilerimi yükseltti.İlk filmi sinemada izlemiştim.Bunu da mutlaka izleyeceğim.Hmm tabi önce kendime bir kurban bulmalıyım,tek başıma izleme cesaretine sahip olduğumu gerçekten düşünmüyorum.Buyrun fragmanı izleyin.Eminim siz de benim gibi düşüneceksiniz.


25 Kasım 2011

Geleneksel Vizyon Filmleri Tanıtma Günü: Cuma

Ne geleneği yahu.Kaç haftadır vizyonda hangi filmler var diye bakmıyorum bile.Sınavlar vardı biliyorsunuz,en az 4587458 kere söylemişimdir.
Çağan Irmak'ın yeni filmi gelmiş mesela.Türkiye'nin beklediği film vizyona girdi diye haber yapmışlar.Benim filmin varlığından bile haberim yok.O derece Fransız kalmışım sinema dünyasına.Oh mon dieu!

E,haydi bakalım vizyonda neler varmış:


The Tree Of Life / Hayat Ağacı



Imdb Puanı: 7.6
Tür: Dram,Fantastik
Oyuncular: Brad Pitt,Sean Penn,Jennifer Sipes,Jessica Chastain
Yapım: 2011,ABD
Yönetmen: Terrence Malick
Süre: 139 dk

Film 1950'lerde geçiyor.Sinema konusunda teknik bir bilgim yok;ancak benim kafamdaki deneysel film tanımına uyuyor.Kesinlikle bir 'pop corn' filmi değil.İzleyenlerin iki gruba ayrılacağını düşünüyorum: Ya çok sevecekler,harika bir filmdi diyecekler; ya da nefret edecekler,of çok sıkıcıydı diyecekler.Eh fena değildi diyen çıkmayacak.Öyle bir film işte bu.

Brad Pitt var,aman efendim Sean Penn'in karizması için izlerim ben bunu gibi yaklaşımlarda bulunup; 2 saatimi boşa harcadım,ayy yarısında çıktım muhabbetleri çevirmeyin çok rica ediyorum.Seviyorsanız sanatsal film,görmek istiyorsanız ilginç bir şeyler gidin izleyin.Uzun zaman önce internete de düştü bu film.Sinemada izlemeniz de şart değil.Buyrun iyi bir görüntü kalitesiyle ve altyazılı olarak izleyebilirsiniz: oynat uğurcum


Dedemin İnsanları


Yönetmen: Çağan Irmak
Tür: Aile,dram
Oyuncular: Çetin Tekindor,Hümeyra,Gökçe Bahadır,Yiğit Özşener,Zafer Algöz

Bu filmden nasıl haberim olmadı hala anlamıyorum.Sanırım yaşlanıyorum.Vizyon filmlerini takip edemez oldum.Eskiden aylar öncesinden haberim olurdu filmlerden.

Kadro tanıdık ve sağlam.Çetin Tekindor ve Çağan Irmak artık, Tim Burton-Johnny Depp,Pedro Almodovar-Penelope Cruz,Ingmar Bergman-Liv Ullman ikilileri gibiler..Birlikte daha kaç projede görürüz bilemiyorum; ama Çağan Irmak filmleriyle bütünleştiğini,filmi tamamlayan önemli bir unsur olduğunu söyleyebiliriz Çetin Tekindor'un.
Dedemin İnsanları bir dönem filmi.Mübadele sıkıntılarını,ve azınlıkların sorunlarını muhtemelen yarı hüzünlü,yarı güldüren bir yolla anlatacak.Dram ve komedinin dozunu çok iyi ayarladığına eminim.Bunu başarmak da cidden meziyet ister yahu.Hiç şüphesiz ki,Çağan Irmak'ın bu kadar çok sevilmesinin,yaptığı her işin bu kadar ses getirmesinin esas nedenlerinden biri budur.

A Dangerous Method / Tehlikeli İlişki


Yönetmen: David Cronenberg
Oyuncular: Keira Knightley,Viggo Mortensen,Vincent Cassel,Michael Fassbender
Yapım: 2011,İngiltere,Almanya,Kanada,İsviçre
Süre: 99 dk

Dönem filmlerinin vazgeçilmezi Keira Knightley başrolde.Bu kadın gerçekten bu zamana ait değil.Dönem filmlerindeki performansı diğer filmlerinden çok daha iyi.O kadar uyum sağlıyor ki...
Biyografik bir dram..Psikanalizin babaları Freud ve Jung'un özel hayatlarını görme,bunların çalışmalarını nasıl etkilediğini anlama fırsatı bulacağız.Psikolojiyle ilgilenenlerin muhakkak izlemesi gerek.İzlenecekler listeme ilk sıralardan giriş yaptı kendileri.

The Ides of March / Zirveye Giden Yol


Yönetmen koltuğunda George Clooney var.Başrolü de kimseciklere kaptırmamış.Hem oynarım hem yönetirim demiş Bay Karizma.Birkaç filmde daha yönetmenlik yapmış.Ben bunu da yeni öğrendim.


The Hole / Mahzen 3D

HEEEYY,ERGENLER ATTENTİON PLEASE!!!


Bakın canlarım size film buldum.Rica edicem gidin bunu izleyin.The Tree of Life,Dedemin İnsanları falan bu tarz filmleri izleyip napıcaksınız yeaa.Bak şahane bi film.Gerilim desen var,aksiyon desen var,aşk desen o da vaar! Belki öpüşürler bile la.valla bak.Hem de 3 boyutlu.Lütfen bunu izleyin,yalvarıyorum.Bak uzun zamandır sinemaya gidemiyorum zaten,biriniz bile gelip sıçarsanız seyir zevkime ıslak odunla dövücem çıkışta,demedi demeyin! Şaka bi yana,seviyorum ben ergen çocukları ya,ama uzaktaan,çok uzaktan...

21 Kasım 2011

11-11-11

Vizeler bitti,stres bitti,çalışma bitti.yaşasın özgürlük.Gelsin filmler,diziler,kitaplar…

Dün son sınavımı da atlatıp geldim eve,ay ne yapacağımı şaşırdım.Utanmasam tv izlerken,bilgisayardan film açıp aynı zamanda da kitap okurken,müzik dinleyecektim..O derece açım yani.Ama bir hafta ya,tam bir haftadır psikopat oldum ders ders ders…Şimdi bitince çalışma derdi,böyle şaşırdım ne yapacağımı.
Hemen açtım indirdiğim filmlerden birini.Başladım izlemeye.Ders çalışırken kendimi şu şekilde kandırdım hep: Açıyordum ders çalışmaya başlamadan önce bir film sitesini.Seçiyordum filmi,ben ders çalışırken o iniyordu.Haftaya izliycem bunu avuntusuyla çalışıyordum derslerime.Acıdım bak kendime şimdi,zavallı ben..

Başladım film izlemeye demiştim değil mi,evet..Siftahı 11-11-11 filmiyle yaptım.İyi bir başlangıç olmadı; ama merak ediyordum filmi, merakımı gidermiş oldum en azından.Haydi kısaca inceleyelim,ayıp olmasın:

11-11-11



Imdb Puanı: 4.2
Yapım: 2011
Oyuncular: Timothy Gibbs,Michael Landes,Wendy Glenn

Konusu kısaca öyle:  Joseph karısını ve çocuğunun ölümü ardından yaşamdan hiçbir beklentisi kalmayan,hiçbir inanacı olmayan bir adam.Bir gün babasının çok hasta olduğunu öğreniyor ve Barcelona’ya,babasının ve kardeşinin yanına gidiyor.Babası ve kardeşi kendisinin aksine oldukça inançlılar.Rahiplik yapıyorlar hatta.Joseph 11.11 i keşfediyor bir süre sonra.Her yerde bunu görmeye başlıyor.Örneğin ailesindeki ölümlerin bu saatte yaşandığını kaşefediyor.Rastlantısal olarak her yerde yine 11.11’i görüyor ve artık bunun bir işaret olduğuna inanmaya başlıyor.

İnsanların aklındaki 11.11.2011’de ne olacak acaba düşüncesinden maddi çıkar sağlama amaçlı bir film.Türk korku/gerilim filmlerini eleştiririz ya hep,neden biz güzel korku filmi çekemiyoruz ya deriz? Hah,işte bunu kendinize dert edindiyseniz,hiç üzülmeyin.Açın bu filmi izleyin,bizimkilerden çok daha beter olduğunu göreceksiniz.Oysa ben Dabbe’yi izledikten sonra, ‘’Tamam,bu saçmalıkta son nokta.Adamlar yapmış abi,bundan saçmasını yapmak imkansız.Tek benzeri Dabbe 2 olabilir’’ demiştim. Yanılmışım..

Yapmacık diyaloglarla dolu,iğrenç müziklere sahip,bir de üstüne korku filmi klişeleri eklenmiş bir film.Efektlerle korkutmaya çalışıyor misal.Ulan karşıma aniden çıkıp cööö desen de korkarım ben.Efektle korkutan filme korku filmi mi derim ben,peeh.
Bir de deli bulunur ya korku filmlerinde.Ay bu konuda 13.Cuma'daki 'Crazy Ralph' i tek geçerim.Dublajlı izlemiştim bir de.Adam mutfak dolabından çıkıyor,artık nasıl girdiyse eve..Lanetlendiniiiiissss,heppiiniss lanetlendiniiisss diyerek çıkıyor evden,biniyor bisikletine uzaklaşıyor.Off,unutamadığım anlardandır yani.Adamın kafaya bakar mısınız?Sana ne be amca,sen ne diye heder ediyosun kendini.Bırak,git balık tut,emekliliğini yaşa.

Hahah :D işte meşhur Crazy Ralph.

Bu filmde de var böyle bi manyak.Adı da Javier.Görünce direkt 13.cuma'daki o amca geldi aklıma.



Timothy Gibbs’ten bahsedelim biraz.Kendisi başrolde,Joseph karakterini canlandırıyor. Max Payne severler hemen tanıyacaktır.’Max Payne 2’ oyununda onun yüzü kullanılmış.Ahh,az mı oynardım Max Payne’i ya.Görünce bi mutlu oldum.Sırf bu yüzden devam ettim aslında filme.Müzikler falan Max Payne müziklerine benziyordu zaten.Bir de Max’ciğim konuşurdu böyle kendi kendine,bir bölümden diğerine geçerken..Joseph de kendi kendine konuştukça Max Payne çağrışımı tavan yaptı bende.Onun da karısı ve çocuğu ölmüştü yanlış hatırlamıyorsam.Ulan elalem Sims oynar,ben Max Payne oynuyormuşum,deli miyim neyim.Kapatıyorum Max Payne muhabbetini,yeter..Max Payne 3 noldu bu arada ya,çıkmadı mı daha?

***

Sevmediğim filmler hakkında yazmayı sevmem.Genelde beğendiğim,çok hoşuma giden filmler hakkında yazıp çizmeyi severim ki okuyan olursa tavsiye olsun diye.Bunun hakkında da yazdım.Bir de olumsuz kritiğimiz bulunsun kenarda.Zahmet edip izlemeyin,ben yaptım siz yapmayın aman diyeyim…

14 Kasım 2011

Lanet olası pislik: Vize

Ah,nedir benim bu vizelerden çektiğim? Bi kurtulamadık yahu.
Yurtdışına gitmek isterim 'vize' derdi çıkar.
Ay azıcık film izleyeyim,yayılayım şöyle diye hayaller kurarım hoop bu sefer de sınav (vize) derdi başlar.Şu üniversite bitsin bir tek kişiden 'vize' lafı bile duyarsam ıslak odunla dövücem bak artık.Sırf bu yüzden memur olucam,alıcam yeşil pasaportu kalmıycak vize derdim falan,vurucam kırbacı,vurucam kırbacıı...

Tek derdimiz şu lanet olası sınavlar olsa,neyse.Bir de egosunu tatmin etme aşamasında olan,öğrenci azarladıkça kariyer yapabileceğini sanan pislik asistanlar var.
Yok efendim,en arkada oturma gel bak en önde boş yer var, en öne otur.Ulan manyak kadın,o en arkaya da bir zat-ı muhterem gelip oturacak,şeref koltuğu mu,boş bırakıyoruz,hayırdır? 
Ben en arkada oturunca konsantre olabiliyorum sınava.Hadi ortalar da neyse,ama en önde olmuyor arkadaş.Dikiliyor tepemde hocalar. ''Ulaan şimdi kağıda bakıyo bu,bak kesin inceliyo benim kağıdı,ay acaba doğru mu yazıyorum..Ayy şimdi bu neydi ya,off durdum bak 10 sndir bi şey yazmıyorum.Mal dicek adam bana,tembel işte,çalışmamış dicek.Yazmalıyım,evet yazmalıyım...'' düşünceleri dolaşıyo benim kafada.Konsantre sıfır yani.Ama yook,hatun egosunu tatmin edicek diye benim sınavın ağzına sıçacak illa ki.

Nitekim,o beni kaldırıp boş bıraktırdığı en arka sıraya,sınava 10 dk geç gelen bi embesil yerleşti.Ohh adam en son geldi.En cillop köşeyi kaptı.Ben de sınavdan yarım saat önce gelmişim yer kapmak için..Yaa,valla bak sinirim bozuldu yine...

 Benim şu yoğun çalışma döneminde blog'a uğrama sebebim bunları anlatmak değil.Ha,tabi gelmişken içimdeki tüm kini,nefreti kustum,rahatladım.
Sebebim şu: Yahu, 'Bir Sinemaseverin Günlüğü' dedik,hani nerde film falan,yok. Vizeler yüzünden işte..Hep Amerika'nın oyunları bunlar.Arkasında kim var? İsrail..
Şu lanet olası hafta bir sona ersin.Her gün 2-3 film izliycem.Sonra da yazıcam hepsini,blog isminin hakkını vericem..O zamana kadar,kalın sağlıcakla.Bana da başarılar ve bol sabır.Amin...

10 Kasım 2011

Benim Bir Hayalim Var: interrail

Arkadaş ortamlarının konusu olur interrail muhakkak.

-Bu yıl kesin interrail yapıyoruz hacı.
+Bak herkes ayarlasın kendini,biriktirin paranızı,yaza interrail yapıyoruz gençler.

Ha,yok ben hiç duymadım diyorsanız,birgün mutlaka seyahate,gezmeye,görmeye meyilli müstesna bir arkadaşınızdan duyacaksınız adını; ama buyrun açıklama benden olsun.

Efendim,interrail trenle Avrupa’yı gezmemizi sağlayan bir uygulama.15 gün,22 gün..vs süre seçenekleri mevcut biletlerde.Alıyorsunuz bir bilet,başlıyorsunuz seyahatinize.Bu sayede uygun fiyata birçok ülke görmüş oluyorsunuz.Tam ‘öğrenci’ işi anlayacağınız.Öyle valizler dolusu kıyafet taşıyayım,aman kaldığım yer lüks olsun,gittiğim yerde bol alışveriş yapayım,lüks restaurantlara gideyim,gittiğim yerin yemek kültürünü öğreneyim… düşüncesiyle yola çıkan birinin tercih etmeyeceği bir seçenek interrail.

Daha çok macera seven,tüm eşyalarını bir sırt çantasına sığdırmayı kabullenen,konforuna düşkün olmayan,yahu karnım doysun yeter,yediğimiz içtiğimiz önemli değil bol yer görelim,bol bol gezelim yeni kültürler tanıyalım,dilimiz gelişsin kafasıyla yola çıkan bir insan için ise tam anlamıyla biçilmiş kaftan olacaktır interrail.

Bu sayede birçok ülke gören,her sabah gözünü başka bir şehirde açan,Avrupa’yı karış karış gezip ‘gören’ insanların deneyimlerini okumak bile heyecan veriyor bana.
İnterrail ile ilgili daha fazla bilgi almak isteyenler gencturun sitesine göz atabilirler. hatta buyrun bir tık uzağınızda

Bu seyahati gerçekleştirdiğiniz takdirde,ömrünüz boyunca hatırlayacağınız şahane bir anı olacağına eminim.Özgürlüğünüze düşkünseniz ve seyahat etmeyi,yeni yerleri görmeyi istiyorsanız interraile mutlaka bir şans verin.

 Pisa kulesinin önünde şu abuk pozu vermeden ölmeyeceğim,evet..

6 Kasım 2011

Bir dizikoliğin günlüğü

Düşündüm de uzun zamandır takip ettiğim dizilerle ilgili yorum yapmıyorum.Bu yazımda izlediğim yabancı dizileri değerlendireyim.Türk dizilerini bir ara uzun uzuun yorumlamak istiyorum.

Ancak şunu belirtmeliyim,genel olarak bu sezondan pek memnun değilim.Ayy,hadi yeni bölümü gelsin dediğim birkaç dizi var.Bu genellemeye bizim diziler de yabancı diziler de dahil.Hiç ayrım yapmadım.İşte bir çoğu alışkanlık olmuş o yüzden izliyoruz.


How i met your mother:


Ahh canlarım,şimdi üstte belirttiğim durum sizin için geçerli değil;çünkü tam gaz devam ediyorsunuz.Hep diyorum,yine dicem.Ben sizi 15-20 yıl daha izlerim be.Ted,açıklama 'mother'ı sen annem tamam mı ? Oyalamaya devam et şu bebelerini.Ödüm kopuyor söyleceksin ve her şey bitecek diye.Yapma bunu bize.


Ayy geçenlerde bir yerde HIMYM 7.sezonu değerlendiriyor birisi.Demiş işte,artık bitmeli,sıktı vs vs vs zırvalamış anlayacağınız.Ulan anlamıyorum ki ben bunu.Bitmesini istiyorsan izleme.Bak,çok basit bir çözüm cicim bu,aklına nasıl gelmedi daha önce.Halbuki çok zeki geçinirsin.İzleme ulan izleme.Hem izleyip hem de 'HIMYM çok bozdu,öyle böyle değil baya bozdu' muhabbeti yapma. Ya sev ya terk et

Gerçekten anlam veremiyorum.HIMYM'ı oturup, zaaaaaa,zuhahaha,puhahaha falan diye,bölümün başından sonuna yarılarak,koltuğunuzdan düşerek falan izlemeyi umuyorsunuz.Oğlum öyle bi amacınız varsa ve hiç başlamadıysanız diziye,valla başlamayın.Bu dizinin olayı bu değil ki.Ha,bazı anları var ki -sayısı da oldukça fazladır- aynen bu şekilde gülersiniz;ama HIMYM kahkahalar attırmayı vaadetmez izleyiciye.Baştan sona sırıtık bi ifadeyle izlersiniz,oyunculara hemen ısınıverirsiniz,bi süre alışkanlık haline gelir ve vazgeçemezsiniz.Ciddi ciddi eğlendirir.Lütfen ama lütfen bu dizi bitsin yea diye gezinmeyin ortalıkta.Hayır,dayanamıyorum küfretme ihtiyacı hissediyorum.Salon kadını çizgimden kaydırmayın beni..


Ben yeni sezonu değerlendirecektim değil mi? Evet.. Yeni sezon iyi gidiyor (hadi canım) Yalnız şu psikiyatra alışamadım ben.Gitsin o.Ya artık nasıl benimsediysem diziyi,gruba yeni biri katılınca kendi arkadaş grubuma yeni birileri gelmiş gibi hissediyorum.Ayy gitsin bu triplerine giriyorum.Isınamıyorum bi türlü..Nora'ya da aynı duyguları besliyorum Robin'cim sakın alınma.Tez zamanda defolurlar inş,amin.

Yalnız büyük ihtimal Barney ve Nora'nın düğünü o..Barney son anda Robin'i sevdiğini anlayıp vazgeçecek.Öyle tahmin ediyorum ama ters köşe yapabilirler.Ne bileyim,Barney gay olmuş olabilir,barmenle evleniyor olabilir.Olur mu olur..Neyse bokunu çıkarmayayım.Barney'ye her yol Robin yalnız,bu böyle biline.

Ted'i gittikçe zavallılaştırıyorlar.Bu 'loser' halleriyle daha da çekici geliyor yalnız adam.Ama siz yine de bu kadar gitmeyin üstüne senaristler.

The Big Bang Theory:

Tam gaz diyemesem de güzel gidiyor TBBT.İnce espriler,şahane karakterler ve Sheldon.Sheldon'ı diğerleriyle birlikte anmak haksızlık olur.Onun yerinin ayrı olduğunu belirtmeliyim.Sadece Sheldon için izlenir bu dizi,hiç abartmıyorum.
Bu görsel 4. bölüme aitti yanlış hatırlamıyorsam ve sezonun en iyi TBBT bölümü olmaya adaydır kendisi.

Bunlar da böyle ilginç bi üçlü oldu.Penny ise son zamanlarda gözüme daha bir güzel görünüyor.Leonard'la Penny bir araya gelmeli demişimdir mutlaka daha önce,yine dicem.Neyse ki Priya'dan kurtulduk.Penny ise Leonard'ın işlerini açtı ha.Penny'den sonra kurtuldu loserlıktan.Bi sürü manita yaptı,bi boş kalamadı yani.Penny elini çabuk tut bebeğim.Tipsiz olabilir ama yakışıyosunuz siz.Hayır Leonard'la birlikte olması değil derdim,yanlış anlamayın.Penny Leonard'la birlikte olursa,Sheldon'la daha çok muhattap oluyor.İkisinin diyaloglara ise bayılıyorum.Ahh,yine Penny'le Leonard'ın odasının kapısını tıklatsa ''Leonard,Penny,Leonard,Penny'' dese,çat diye odalarına dalsa falan.Hep bunlar için istiyorum Penny ve Leonard'ın birlikte olmasını.


Hahaha,ay bu arada şunu paylaşmadan geçemiycem.En iyi bazinga değil de ne ?
Surattaki şapşal ifadeye gel ya.

The Walking Dead


2.sezona pek iyi başlamadılar.İlk iki bölümü yalnızca tanıtım falan olarak kabul etmek istiyorum.3. bölümle The Walking Dead 2.sezona başladı bence.Şu andan itibaren yeni bölümleri merakla beklemeye başladım.


Sadece zombi falan yok dizide merak etmeyin yasak aşk falan gibi şeyler de var.Kuru kuru zombi izletmiyorlar.Lori ve Shane olayının açığa çıkacağı günü bekliyorum ben şimdi.Lori de intihar etmeye kalkmasa bari Bihter gibi.Ya Lori demişken,ben Sarah Wayne Callies'in ne kadar güzel bir kadın olduğunu söylemeden geçmemeliyim.Ayıp olur,haksızlık olur.

Diziyle ilgili tek sıkıntım,zombilerin geçirmiş olduğu evrim.Yahu bu yaratıklar,zar zor yürüyordu ilk sezonda.Burnunun dibindeki adamı yakalayamıyorlardı.Bu sezon antrenman falan yaptı galiba bu şeker şeyler.Bi atak,bi çeviklik, uuu sormayın yani.

Chuck


Chuck,bu sezon umut vaadetmiyor.Yeni Intersect'imiz Morgan..Hmm,yani ne bileyim,yine izlenir dizi.Ama tamamen alışkanlık olduğu için..

Benim yeni sezonda takip ettiğim yabancı diziler bunlar.Bir ara Türk dizileri kritiği yapacağım..Bol seyirli günler sevgili okur.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...